3 Nisan 2014 Perşembe

GÜLÜMSETİRKEN DÜŞÜN-DÜRTEN HABER-YORUMLAR-2

Hollandalı eşcinsel çiftin Antalya'nın gözde turistik ilçelerinden Alanya'da açmaya hazırlandığı 'gay bar' krize neden oldu. AK Parti İlçe Başkanı Kemal Kaçmaz, gay bara karşı olduklarını ve yaptıkları araştırmada halkın da barın açılmasına tepkili olduğunu öğrendiklerini belirterek, "Ben belediye başkanı olsaydım bu tür yerlere ruhsat vermezdim" dedi. Bar için Alanya Belediyesi'nin muhatap alınacağını söyleyen Kemal Kaçmaz şöyle devam etti: "Belediye ruhsatı vermeden önce görüş almalı. Bu tür mekânlar Alanya'ya yakışmaz. Alanya için kötü bir imaj ortaya koyacak bu mekâna karşıyım." CHP İlçe Başkanı Ali Gürkan ise, "Yasa neyi gösteriyorsa uygulanması lazım. Hem AB'ye girmeye çalışacağız, hem de yasalara uymayacağız, bu yanlış olur" dedi. [Sabah, 23/03/2006]

“Allah şaşırtmasın” derler ya aynen öyle. Laik-demokratik dünya görüşü ile İslam dünya görüşü arasında gidip gelme, bocalama hali bu olsa gerek. Halbuki milli görüş gömleğinin çıkarıldığını, demokrasinin bir araç değil artık bir amaç olduğuna inanıldığını duymuştuk. Asıl meselenin bir yöntem, yönetim değil; öncelikle bir zihniyet, mentalite, bakış açısı meselesi olduğunu hȃlȃ anlayamadılar, kavrayamadılar. Bilindiği üzre Hollanda ve özellikle başşehri Amsterdam, diğer birçok AB ülkesi gibi cinsel özgürlüklerin, tercihlerin alabildiğine serbestçe giderilebildiği bir yerdir. Hal böyleyken, demokrasiyi benimsemiş, özümsemiş, içselleştirmiş Bir AB ülkesinden bir homoseksüel çift(!), kalkmış gelmiş AB yolunda emin adımlarla ilerleyen memleketimize. Üstelik yabancı sermayedar olarak üşenmeyip bir de yatırım(!) yapmaya karar vermişler. Bundan iyisi can sağlığı ya da Şamda kayısı. Bar (alkollü içkiler) neyse, ama gay’lik (lȗtilik) kötü be birader. Barı bir guy (herif) açarsa neyse de, bir gay (eşcinsel herif) açarsa beterin beteri be birader. Adalet ve Kalkınma düşüncesini taşıyan İlçe Başkanı, belediye başkanı da olmadığı halde kenar durmamış, bu hususu mesele edinip meselenin üzerine üzerine gitmiş. Gitmiş gitmesine de Laik-Demokrasi ve AB yolunda ilerlediklerini unutmuş. Bar’a (gay olmayanlar için), diskoteğe, geneleve, sex shoplar’a ve daha nice şeylere ruhsat verilirken buna niye verilemeyeceğini izah sadedinde sadece durumu kurtaran, günübirlik, çelişkili, populist söylemlere sığınmış. Alkollü içki satışı ve zinanın suç olmaktan çıkarılması hadiselerinde AB kriterleri paşa paşa yerine getirilirken bu konuda niye farklı düşünmek gerektiğine açıklık getirememiş. Muhalefette başka, hükümette başka güzelsiniz(!) derler ya aynen öyle. Yok belediye başkanı olsaymış o tür yerlere ruhsat vermezmiş de, yok halkın da barın açılışına tepkili olduklarını öğrenmiş de... Yeri gelmişken halkın barın -diğer barların değil de, gay barın- açılmasına tepkili olduğunu öğrendiklerini belirtmesi aslında bir şey ifade etmez. Neden derseniz, alın size gay çiftin geldiği laik-demokratik ülkede verilen bir mahkeme kararı; Kişisel özgürlüklere geniş yer verilen Hollanda’da halk, reşit olma yaşını 12'ye çekmeye çalışan Kardeşçe Aşk, Özgürlük ve Farklılık” isimli partiyi "sübyancıların parti kurmasına izin verilemez" diyerek mahkemeye verdi. Fakat dün görülen davada hâkim partiyi yasaklamayı reddetti. (Sabah, 17/07/2006)  Ha bu arada ufak bir hatırlatma daha; Turizm sadece döviz getirmez, bazan hatta çoğu zaman parayla satın alınamayacak çok şeyi de götürür. CHP İlçe Başkanı bile bu konuda daha tutarlı. Diyor ki: “Hamama giren terler, düğüne giden oynar”. Siz popülist (halkın hoşuna gidici), tribünlere oynayan, peşinizden giden kesimlere takiyye yapan politikalarınızla gidin bakalım gidebildiğiniz yere kadar. Daha neler neler “hazmetme kapasitenizi” sınamak, laik-demokrasiyi içselleştirdiğinizi, bir yaşam biçimi olarak benimsediğinizi, bir ahlak olarak özümsediğinizi teyid etmek için sırada bekliyor. ABD’ye ya da AB’ye kadar yolunuz var şaşkın abilerim, ablalarım.

7 yıl sonra; “AKP kurucularından, insan hakları aktivisti tesettürlü Fatma Bostan Ünsal’ın sözleri; ‘Dekolteli bir kadına yapılan ihlal bana da yapılmış demektir!’. Fatma Hanım, farklı cinsel tercihlere nefret duyulmasına da karşı çıkıyor, ‘İstiyorlarsa beraber namaz kılacağız’ diyerek İslami şefkat ruhuyla konuşuyor. Özgürlük konusunda ise ‘Sadece insan olduğunuz için bu haklara sahipsiniz’ diyerek, liberal ‘tabii haklar’ teorisinin diliyle konuşuyor; seküler bir dildir bu. (Muhafazakârlık ve özgürlük, Taha Akyol, Hürriyet, 15/10/2013)”.

Ahlaksız Batı (sürmanşet). 82 sayfalık 2007 Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu’nda, Türkiye’de yaşanan başörtüsü zulmü ve katsayı yasağının adını bile anmayan AB İlerleme Komisyonu, raporun 19. sayfasında; lezbiyenlik, homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını savunarak, ayrımcılık yapıldığını iddia etti. [Vakit; 09/11/2007]

Vakit kaybetme’den, aynı gazetenin birinci sayfasında sür (üst) değil de alt manşette verilen haberi de not edelim. “Yasaklar neyi çözdü? Baskıcı, dayatmacı, yasakçı anlayışın hiçbir sorunu çözmediğini, aksine çıkmaza götürdüğünü belirten siyasiler ve STK temsilcileri, “sivil demokratik bir anayasa”nın gerekliliğinde birleşiyor… (Vakit; 09/11/2007)” Şimdi birtakım içi fitne fesat dolu olanlar hemen lafa karışıp ‘oldu mu ya, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ filan diyecekler fakat olsun bre, laf kalabalığına getirip şark kurnazlığını sergilemek nasılsa prim yapıyor bu ülkede. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyormuş, çelişkilerle dolu imişiz, fikri sefalet paçalarımızdan dökülüyormuş kime ne. Her gün bol bol müslümanım diyenlerin duygularını çoşturup futbol maçındaymışızcasına bağırıp çağırarak haklılığımızı ispatlayıp(!) yanan bağrımızı serinleterek ve de rakip takıma gol attığımızı sanırken kendi kalemize nice gol atıyormuşuz kimin umurundaki. Yahu illa birileri Batı’nın ahlaksız değil de ‘demokratik (ve de elbette laik) ahlak’ sahibi olduğunu ve de ‘lezbiyenlik, homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını savunma’nın da bunun bir parçası, doğal bir sonucu olduğunu hatırlatıp bizim canımızı sıkmak, bizi ofsayta düşürmek zorunda mı? Ahhh ah, şu Batı ne olurdu ‘lezbiyenlik, homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını savunduğu’ gibi bir de ‘başörtüsü zulmü ve katsayı yasağı’ndan dolayı mağdur olanların haklarını da savunsa ya. O vakit, işte o vakit yaparız be cancağızım biz de artık ahlaklı hale gelmiş Batı ile Akit.  Demokratik tevbemizi ettikten sonra da ne üst ne de alt manşet atmayız artık Batı’nın ve de Demokrasi’nin aleyhinde. Artık o zaman seyreyleyin görün bizi “inanca saygı (sapkın da olsa, şirk de olsa, putperestlik de olsa); başörtüsüne (mini eteğe, açık göbeğe de) özgürlük” mitinglerinde. Sırat-ı AB (AB yolunda) ve de demokratik ahlak (Batı ahlakı) konusunda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Daniel Cohn Bendit, Türk İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu Genel Merkezi'ni ziyaretinde yaptığı konuşmada bakın neler söylemiş; “…Türkiye'nin AB üyelik sürecinde ilerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın homoseksüel olabileceğine şimdiden kendinizi hazırlamalısınız. Şimdi bu sözlerime gülebilirsiniz ama 20 yıl önce Fransa'da boşanmış birinin Cumhurbaşkanı olması bile imkânsızdı. Benim demokrasi anlayışıma göre, bir ülkede çok sayıda insan başörtüsü takıyorsa Cumhurbaşkanı'nın eşinin de takması gayet normal. Bu özgürlük için mücadele edebilirsiniz ama aynı zamanda başörtüsü takmayanlar için de mücadele etmelisiniz… (Sabah; 21.11.2007)” Sen ‘vakit’li vakitsiz, ‘zaman’lı zamansız konuşan, yazıp çizenlerin kusuruna bakma ABi. Ahlaksız da olsan, ayrımcılık da yapsan verip veriştiririz sana, ama sen ciddiye alıp takma kafanı bize. Biz böyleyiz işte. İşimize nasıl gelirse öyle. ‘Alemi sersem, herkesi kör zannederiz’ ve de ‘tribünlere oynayıp kalabalıkları gaza getiririz’. Ne olur ABi, gözünün yağını yiyim, bizi de al AB’ye. Sözde değil özde demokratız; jakoben (baskıcı, dayatmacı), hard(sert) olmasa da ılımlı, hoşgörülü, soft(yumuşak) laikiz.  Bak postacı geliyor, selam veriyor. Herkes (değilse bile her iki kişiden biri) ona bakıyor, destek veriyor. “Erdoğan, İtalya Dışişleri Bakanı Massimo D’Alema ile görüştü ve ‘AB’ye girmekte kararlıyız’ dedi.” (Vakit; 09/11/2007)


“Yolcular uçağa binerler. Bir müddet sonra bir araç piste yanaşır. Şoför kapıyı açar. İçeriden bastonlu biri iner. Şoför hemen uçağın kapısına kadar eşlik eder, etrafa da, “Yol verin lütfen, kaptan pilotunuz geldi” der. Kaptan pilot el yordamıyla kapıyı bulur. Sonra yolcuların yardımıyla koltuğunu bulur ve oturur. Tabii yolcular bu kör adamın kaptan olacağına ihtimal vermez ve herhalde bize şaka yapıyorlar diye düşünürler. Fakat uçak çalışır, komutlar verilir, filan… Yolcular herhalde kamera şakası falan yapıyorlardır diye düşünürler. Bir müddet sonra uçak yürümeye başlar. Yolcuların bir kısmı bunun gerçek olacağına ihtimal vermediğinden, herhalde böyle bir adam pilot değildir, yolunu bilir, diye ses çıkarmaz. Bir kısım yolcu ise korku içinde, “Aaa olamaz, adam yoldan çıkıyor,” diye bağırmaya başlar. Biraz devam edince biraz daha fazla bir kalabalık, “Eyvahhh! Pistten çıkıyoruz!” diye feveran ederler. Sonunda tüm yolcular hep bir ağızdan, “Aman Allah’ım, kuleye çarpacağız!” diye bağırınca pilot havalanır, uçak yoluna devam eder. Bu arada pilot mırıldanır: “Bir gün kazara şu yolcular seslerini çıkarmasalar, pisi pisine gideceğiz yahu!”.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder