Hollandalı eşcinsel çiftin Antalya'nın gözde
turistik ilçelerinden Alanya'da açmaya hazırlandığı 'gay bar' krize neden oldu.
AK Parti İlçe Başkanı Kemal Kaçmaz, gay bara karşı olduklarını ve yaptıkları
araştırmada halkın da barın açılmasına tepkili olduğunu öğrendiklerini
belirterek, "Ben belediye başkanı olsaydım bu tür yerlere ruhsat
vermezdim" dedi. Bar için Alanya Belediyesi'nin muhatap alınacağını
söyleyen Kemal Kaçmaz şöyle devam etti: "Belediye ruhsatı vermeden önce
görüş almalı. Bu tür mekânlar Alanya'ya yakışmaz. Alanya için kötü bir imaj
ortaya koyacak bu mekâna karşıyım." CHP İlçe Başkanı Ali Gürkan ise,
"Yasa neyi gösteriyorsa uygulanması lazım. Hem AB'ye girmeye çalışacağız,
hem de yasalara uymayacağız, bu yanlış olur" dedi. [Sabah, 23/03/2006]
“Allah şaşırtmasın” derler ya aynen öyle. Laik-demokratik dünya görüşü
ile İslam dünya görüşü arasında gidip gelme, bocalama hali bu olsa gerek.
Halbuki milli görüş gömleğinin çıkarıldığını, demokrasinin bir araç değil artık
bir amaç olduğuna inanıldığını duymuştuk. Asıl meselenin bir yöntem, yönetim
değil; öncelikle bir zihniyet, mentalite, bakış açısı meselesi olduğunu hȃlȃ anlayamadılar, kavrayamadılar. Bilindiği üzre
Hollanda ve özellikle başşehri Amsterdam, diğer birçok AB ülkesi gibi cinsel
özgürlüklerin, tercihlerin alabildiğine serbestçe giderilebildiği bir yerdir.
Hal böyleyken, demokrasiyi benimsemiş, özümsemiş, içselleştirmiş Bir AB
ülkesinden bir homoseksüel çift(!), kalkmış gelmiş AB yolunda emin adımlarla
ilerleyen memleketimize. Üstelik yabancı sermayedar olarak üşenmeyip bir de
yatırım(!) yapmaya karar vermişler. Bundan iyisi can sağlığı ya da Şamda kayısı.
Bar (alkollü içkiler) neyse, ama gay’lik (lȗtilik) kötü be birader. Barı bir guy (herif) açarsa neyse de, bir gay
(eşcinsel herif) açarsa beterin beteri be birader. Adalet ve Kalkınma
düşüncesini taşıyan İlçe Başkanı, belediye başkanı da olmadığı halde kenar
durmamış, bu hususu mesele edinip meselenin üzerine üzerine gitmiş. Gitmiş
gitmesine de Laik-Demokrasi ve AB yolunda ilerlediklerini unutmuş. Bar’a (gay
olmayanlar için), diskoteğe, geneleve, sex shoplar’a ve daha nice şeylere
ruhsat verilirken buna niye verilemeyeceğini izah sadedinde sadece durumu
kurtaran, günübirlik, çelişkili, populist söylemlere sığınmış. Alkollü içki
satışı ve zinanın suç olmaktan çıkarılması hadiselerinde AB kriterleri paşa
paşa yerine getirilirken bu konuda niye farklı düşünmek gerektiğine açıklık
getirememiş. Muhalefette başka, hükümette başka güzelsiniz(!) derler ya aynen
öyle. Yok belediye başkanı olsaymış o tür yerlere ruhsat vermezmiş de, yok
halkın da barın açılışına tepkili olduklarını öğrenmiş de... Yeri gelmişken halkın barın -diğer barların değil de, gay barın-
açılmasına tepkili olduğunu öğrendiklerini belirtmesi aslında bir şey ifade
etmez. Neden derseniz, alın size gay çiftin geldiği laik-demokratik ülkede
verilen bir mahkeme kararı; Kişisel
özgürlüklere geniş yer verilen Hollanda’da halk, reşit olma yaşını 12'ye
çekmeye çalışan “Kardeşçe Aşk,
Özgürlük ve Farklılık” isimli partiyi "sübyancıların parti kurmasına izin
verilemez" diyerek mahkemeye verdi. Fakat dün görülen davada hâkim partiyi
yasaklamayı reddetti. (Sabah, 17/07/2006)
Ha bu arada ufak bir hatırlatma daha; Turizm sadece döviz getirmez,
bazan hatta çoğu zaman parayla satın alınamayacak çok şeyi de götürür. CHP İlçe
Başkanı bile bu konuda daha tutarlı. Diyor ki: “Hamama giren terler, düğüne
giden oynar”. Siz popülist (halkın hoşuna gidici), tribünlere oynayan,
peşinizden giden kesimlere takiyye yapan politikalarınızla gidin bakalım
gidebildiğiniz yere kadar. Daha neler neler “hazmetme kapasitenizi” sınamak,
laik-demokrasiyi içselleştirdiğinizi, bir yaşam biçimi olarak benimsediğinizi,
bir ahlak olarak özümsediğinizi teyid etmek için sırada bekliyor. ABD’ye ya da
AB’ye kadar yolunuz var şaşkın abilerim, ablalarım.
7 yıl sonra; “AKP kurucularından, insan hakları
aktivisti tesettürlü Fatma Bostan Ünsal’ın sözleri; ‘Dekolteli bir kadına
yapılan ihlal bana da yapılmış demektir!’. Fatma Hanım, farklı cinsel
tercihlere nefret duyulmasına da karşı çıkıyor, ‘İstiyorlarsa beraber namaz
kılacağız’ diyerek İslami şefkat ruhuyla konuşuyor. Özgürlük konusunda ise
‘Sadece insan olduğunuz için bu haklara sahipsiniz’ diyerek, liberal ‘tabii
haklar’ teorisinin diliyle konuşuyor; seküler bir dildir bu. (Muhafazakârlık ve
özgürlük, Taha Akyol, Hürriyet, 15/10/2013)”.
Ahlaksız Batı (sürmanşet). 82 sayfalık
2007 Avrupa Birliği Türkiye İlerleme Raporu’nda, Türkiye’de yaşanan başörtüsü
zulmü ve katsayı yasağının adını bile anmayan AB İlerleme Komisyonu, raporun
19. sayfasında; lezbiyenlik, homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını
savunarak, ayrımcılık yapıldığını iddia etti. [Vakit; 09/11/2007]
Vakit
kaybetme’den, aynı gazetenin birinci sayfasında sür (üst) değil de alt manşette
verilen haberi de not edelim. “Yasaklar neyi çözdü? Baskıcı, dayatmacı, yasakçı
anlayışın hiçbir sorunu çözmediğini, aksine çıkmaza götürdüğünü belirten
siyasiler ve STK temsilcileri, “sivil demokratik bir anayasa”nın gerekliliğinde
birleşiyor… (Vakit; 09/11/2007)” Şimdi birtakım içi fitne fesat dolu olanlar
hemen lafa karışıp ‘oldu mu ya, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu’ filan
diyecekler fakat olsun bre, laf kalabalığına getirip şark kurnazlığını sergilemek
nasılsa prim yapıyor bu ülkede. Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyormuş,
çelişkilerle dolu imişiz, fikri sefalet paçalarımızdan dökülüyormuş kime ne.
Her gün bol bol müslümanım diyenlerin duygularını çoşturup futbol
maçındaymışızcasına bağırıp çağırarak haklılığımızı ispatlayıp(!) yanan
bağrımızı serinleterek ve de rakip takıma gol attığımızı sanırken kendi
kalemize nice gol atıyormuşuz kimin umurundaki. Yahu illa birileri Batı’nın
ahlaksız değil de ‘demokratik (ve de elbette laik) ahlak’ sahibi olduğunu ve de
‘lezbiyenlik, homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını savunma’nın da
bunun bir parçası, doğal bir sonucu olduğunu hatırlatıp bizim canımızı sıkmak,
bizi ofsayta düşürmek zorunda mı? Ahhh ah, şu Batı ne olurdu ‘lezbiyenlik,
homoseksüellik ve sapkın düşüncelerin haklarını savunduğu’ gibi bir de
‘başörtüsü zulmü ve katsayı yasağı’ndan dolayı mağdur olanların haklarını da
savunsa ya. O vakit, işte o vakit yaparız be cancağızım biz de artık ahlaklı
hale gelmiş Batı ile Akit. Demokratik
tevbemizi ettikten sonra da ne üst ne de alt manşet atmayız artık Batı’nın ve
de Demokrasi’nin aleyhinde. Artık o zaman seyreyleyin görün bizi “inanca saygı
(sapkın da olsa, şirk de olsa, putperestlik de olsa); başörtüsüne (mini eteğe,
açık göbeğe de) özgürlük” mitinglerinde. Sırat-ı AB (AB yolunda) ve de
demokratik ahlak (Batı ahlakı) konusunda Yeşiller Partisi Eş Başkanı Daniel Cohn Bendit,
Türk İşadamları ve Sanayicileri Konfederasyonu Genel Merkezi'ni ziyaretinde
yaptığı konuşmada bakın neler söylemiş; “…Türkiye'nin AB üyelik sürecinde
ilerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın homoseksüel olabileceğine
şimdiden kendinizi hazırlamalısınız. Şimdi bu sözlerime gülebilirsiniz ama 20
yıl önce Fransa'da boşanmış birinin Cumhurbaşkanı olması bile imkânsızdı. Benim
demokrasi anlayışıma göre, bir ülkede çok sayıda insan başörtüsü takıyorsa
Cumhurbaşkanı'nın eşinin de takması gayet normal. Bu özgürlük için mücadele
edebilirsiniz ama aynı zamanda başörtüsü takmayanlar için de mücadele
etmelisiniz… (Sabah; 21.11.2007)” Sen
‘vakit’li vakitsiz, ‘zaman’lı zamansız konuşan, yazıp çizenlerin kusuruna bakma
ABi. Ahlaksız da olsan, ayrımcılık da yapsan verip veriştiririz sana, ama sen
ciddiye alıp takma kafanı bize. Biz böyleyiz işte. İşimize nasıl gelirse öyle.
‘Alemi sersem, herkesi kör zannederiz’ ve de ‘tribünlere oynayıp kalabalıkları
gaza getiririz’. Ne olur ABi, gözünün yağını yiyim, bizi de al AB’ye. Sözde
değil özde demokratız; jakoben (baskıcı, dayatmacı), hard(sert) olmasa da
ılımlı, hoşgörülü, soft(yumuşak) laikiz.
Bak postacı geliyor, selam veriyor. Herkes (değilse bile her iki kişiden
biri) ona bakıyor, destek veriyor. “Erdoğan, İtalya Dışişleri Bakanı Massimo
D’Alema ile görüştü ve ‘AB’ye girmekte kararlıyız’ dedi.” (Vakit; 09/11/2007)
“Yolcular
uçağa binerler. Bir müddet sonra bir araç piste yanaşır. Şoför kapıyı açar.
İçeriden bastonlu biri iner. Şoför hemen uçağın kapısına kadar eşlik eder,
etrafa da, “Yol verin lütfen, kaptan pilotunuz geldi” der. Kaptan pilot el
yordamıyla kapıyı bulur. Sonra yolcuların yardımıyla koltuğunu bulur ve oturur.
Tabii yolcular bu kör adamın kaptan olacağına ihtimal vermez ve herhalde bize
şaka yapıyorlar diye düşünürler. Fakat uçak çalışır, komutlar verilir, filan…
Yolcular herhalde kamera şakası falan yapıyorlardır diye düşünürler. Bir müddet
sonra uçak yürümeye başlar. Yolcuların bir kısmı bunun gerçek olacağına ihtimal
vermediğinden, herhalde böyle bir adam pilot değildir, yolunu bilir, diye ses
çıkarmaz. Bir kısım yolcu ise korku içinde, “Aaa olamaz, adam yoldan çıkıyor,”
diye bağırmaya başlar. Biraz devam edince biraz daha fazla bir kalabalık,
“Eyvahhh! Pistten çıkıyoruz!” diye feveran ederler. Sonunda tüm yolcular hep
bir ağızdan, “Aman Allah’ım, kuleye çarpacağız!” diye bağırınca pilot
havalanır, uçak yoluna devam eder. Bu arada pilot mırıldanır: “Bir gün kazara
şu yolcular seslerini çıkarmasalar, pisi pisine gideceğiz yahu!”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder