15 Mayıs 2022 Pazar

ÖZGÜR DÜŞÜNCELER - IV - Filistin Konusu ve Çözümü

ÖZGÜR DÜŞÜNCELER

IV.

Filistin Konusu ve Çözümü


İsrail, Filistin'in işgal edilmiş kısmına denilir. Terörün her çeşidi uygulanarak kurulmuş çetevari bir örgüttür. Devlet denilemez zira sınırları bile belli değildir, 14.05.1948 tarihinde ilan edildiğinden günden (Nekbe: Büyük felaket, talihsizlik) beri sınırlarını her geçen gün genişletmektedir. Siyonist ideolojiye göre (ki bayrağı da bunun delilidir) Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki toprakların tanrıları tarafından kendilerine “vaad edilmiş topraklar” olduğu iddia ve inançları vardır. Bu amaca ulaşabilmek için de savaş (en son Irak ve Suriye’nin tahrip edilip bölünmesi), terör dahil her yol ve yöntem kullanılarak 100 yıl önce İngilizlerin yardımı ile peyderpey Filistin toprağına dönmeye başladılar. Dünya üzerine dağılmış yahudilerin çoğunu Hitler'in de tersten yardımı (Yahudi yazar Finkelstein’in ifadesiyle ‘soykırım endüstrisi/yahudi acılarının istismarı’) ile orada topladılar. Bunun sonucunda bu sefer de Filistinliler mülteci konumuna dönüp dünyaya dağıldılar. Filistin'e tekrar döndüklerinden beri bu siyonist yahudiler, Nazileri aratmayacak zulüm, kötülük, vahşet ve terörün her çeşidini uyguladılar ve uygulamaya da devam ediyorlar. Filistin’den geriye işgal edilmedik kala kala paramparça bir Batı Şeria ve on yılı aşkındır abluka altında olan Gazze kaldı. Bu siyonist terör şebekesi bütün hızıyla işgale ve zulme devam ederken, çevresindeki Arap kabile devletçikleri! Hz. İbrahim'in de ismini kirleterek rejimlerini koruma adına bu ‘İngiltere’den olma, ABD’den doğma’ gayri meşru çeteyle anlaşma yoluna gittiler.

Ve sonunda kurulduğundan beri bu ucube yapıyı tanıyan ve her türlü desteği veren Türkiye de, kısa bir süre süren ikircikli dönemden sonra sonunda bu kervana katıldı. Hem de CHP ve 28 Şubat döneminde değil, muhafazakar milliyetçi dindar AKP&MHP döneminde. Yaman ve çıldırtan bir çelişkidir bu. Ve tam bir hezimet, utanç ve tükeniştir. 

Gazze ve tüm Filistin ağlıyor. 

Filistin direnişinin, Mavi Marmara şehidlerinin mezarlarında kemikleri sızlıyor.

Şehid Şeyh Ahmed Yasin, Yahya Ayaş, Abdülaziz el Rantisi, Naci el Ali ve bütün Filistin şehidlerinin aziz hatıraları bir kere daha incindi, yaralandı.

Davos, One Minute, Mavi Marmara tüm her şey bitti.

"Zulüm bizdense, ben bizden değilim" diyen rahmetli Rachel Corrie'yi İsrail buldozeri bir daha ezdi.

Filistin'i canı pahasına savunmaya çalışan Osmanlı askerleri ve 2. Abdülhamid tarihin tozlu raflarında kaldı.

Türkiye dahil bütün devletler tanısa ve her türlü işbirliği yapsa bile halktan, ümmetten ve dünyadan biri olarak ben asla İsrail'i tanımayacak ve işbirliği yapmayacağım. Zira "kim olursa olsun mazlumun yanında, zalimin karşısındayım". 

Ve bu konuda çözümün, iki devletli değil etnik ve dini olmayan tek bir devlette, Filistin’de müslüman, hıristiyan, yahudi olsun tüm dindarların (dindar olmayanlar ve bir dine mensup olmayanlar dahil) ve arap olsun olmasın tüm milliyetlerin tek bir çatı altında demokrasi, adalet ve barış içinde birlikte yaşamasıyla olabileceğini düşünüyorum.

Evet emperyalizm, onun bölgedeki yavrusu, temsilcisi siyonizm ve şu anki dünya düzeni bunu kabul etmez, engellemek için ellerinden gelen her şeyi geçmişte yaptıkları gibi yapmaya da devam ederler, edecekler. Biliyorum bu şimdilik bir hayal ama başka bir çözüm de yok, tek çözüm bu, zamanla herkes görüp anlayacak, inanın.

Sonucu da Filistin insanının ve işgal altındaki Filistin toprağındaki siyonist olmayan Yahudilerin, o bölgede yaşayan bütün insanların ortaklaşa, el ele vereceği mücadele belirleyecek, bu konuyu emperyalist emelleri için kullanan ya da iç-dış siyaset malzemesi yapan devletler değil, inanın.


15.05.2022




3 Mayıs 2022 Salı

ÖZGÜR DÜŞÜNCELER - III - Devletin Bekası Diye Diye...

ÖZGÜR DÜŞÜNCELER

III.

Devletin Bekası Diye Diye...


"Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" sözü hiç de öyle masum, haklı ve meşru olmayan tehlikeli bir sözdür.
Zira bu gerekçenin arkasına sığınılarak, her türlü suikast, cinayet, katliam, arsızlık hırsızlık, soygun, sömürü, tecavüz, işkence, haksızlık hukuksuzluk, zulüm rahatça irtikap edilebilmiştir. Vatan kılıfına, örtüsüne bürünüp gizlenilerek muhtıra, klasik ve postmodern askeri darbe, psikolojik, nizami ve gayr-ı nizami harpler, kumpaslar, oyunlar, akla hayale gelmedik kötülükler kolayca işlenebilmiştir.
Açık, şeffaf, denetlenebilir, hesap verilebilir bir yönetim; yasama, yönetim ve yargı birbirinden ayrı; seçimler yoluyla, belirli sürelerle iktidarın değiştirilebildiği bir siyasi yapı; toplumun her kesiminin istek, düşünce, eleştiri ve taleplerini özgür ve örgütlü biçimde ifade etme imkânı olmadıkça, bütün bu karanlık, dehşetengiz, devleti kutsayan ittihatçı yapıdan kurtulabilme olanağı yoktur.

29.07.2020

 

Her ne kadar askeri, istihbari, polisiye dahil her türlü yol, yöntem ve tedbirlerle halletmeye çalıştıkları Kürt meselesinin bir gün yine önlerine geleceğini biliyorlardı. Ve bu amaçla kontrol altında silahlı mücadeleye yönelecek bir örgüt (PKK) kurdurdular. Bu örgüte teşvik ve katılım anlamında Diyarbakır askeri cezaevinde akıl almaz ve insanlık dışı işkenceler uyguladıkları gibi, halka da her türlü baskı ve zulmü reva gördüler. Kürt meselesini terörle ve bölücülükle ilişkilendirip böyle anılmasını sağladılar, şimdilik geçici de olsa başardılar.

Bir diğer iç tehdit olarak addettikleri dindarları sistem için tehlike olmaktan çıkartmak için farklı bir yöntem izlediler. Bu amaçla 28 Şubat Süreci sahneye konuldu. Bu süreçte özellikle çok hassas olan başörtüsü ve kadın üzerinden dindar kesimde büyük bir travma oluşturuldu. Bu travmanın etkisiyle bir parti (AKP) daha kur(dur)ulur kur(dur)ulmaz toplumun büyük çoğunluğunun teveccühü ile tek başına iktidara geldi (aslında getirildi). Böylece bu kesimin yaşadıkları travmanın etkisi ve de iktidar imkanlarından istifade ile sisteme muhalif olmaktan çıkartılıp sistemi sahiplenmesi sağlandı. Hatta bu kesim içinden derin devlet açısından özellikle bir başka tehdit olarak görülen cemaatle (aslında gülen örgütü ya da paralel devlet yapılanması ile) çatıştırılarak kurtulundu ve ilave olarak Kürt meselesinde derin devletin yanında yer almaları sağlandı.

Derin devletin proje ve oyunları bitmez netekim.

18.02.2022


Asistanlık yıllarımızda eğitim hastanelerinde şeflik sistemi vardı. Biraz esprili olan bu ilkelerden biri de, "şefin odasına kendi fikirlerinizle girersiniz, şefin fikirleri ile çıkarsınız" idi. Klinik şeflerinin havaları ve yetkileri gayet yerinde idi. Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk çeyreğinde ebedi ve milli şeflik sisteminin adı şekli şemali değişse bile şeflik sisteminin esas olarak hâlâ cari (yürürlükte) olduğuna inanıyorum. İktidara kendi fikirleri, projeleri ile gelen parti/partiler, bir süre sonra devletin rengine, fikrine bürünüyorlar, devletin kendisi, sesi oluveriyorlar. Son 20 yıldaki AKP hükümetinde de bu açık seçik görüldü, gözlendi. Belki diyebilirsiniz ki, bu parti/partiler zaten sistem içi idi ve sistemi işletmekle yükümlü idiler. Doğru dersiniz elbette ama şu hususu da unutmayın, sistem (devlet, şef) ne yapar yapar sizi kendisine benzetir, hükmü altına alır, boyun eğdirir, kendisine hizmet ettirir. Zira sistemin, devletin haremine, en mahrem alanına girecekseniz, sizi hadım (elbette fikren) etmeden asla oraya sokmaz, izin vermez (darbe, devrim hariç). Netekim son örnekte de öyle oldu. Adında adalet ve kalkınma olan bir parti bu iki alanda bile tam bir hezimete uğradı, ondan hiç olmazsa bu iki şeyi bekleyen taraftarlarını bile hayal kırıklığına uğrattılar.

16.12.2021

 

Bize (halk'a) düşen bu ülkede daima üçün birini almak olmuştur. Her zaman ölümü gösterip sıtmaya razı ediliriz. Beterin beteri var ya da gelen gideni aratır denilerek mevcudu muhafazaya, kötünün iyisini (ehven-i şer'i) savunmaya ikna ediliriz. Makus talihimiz, ahval ve şeraitimiz (durum ve şartlar) bu yüzden bir türlü düzelmek bilmez. Ta ki...

21.12.2022