26 Şubat 2015 Perşembe

GÜLÜMSETİRKEN DÜŞÜN-DÜRTEN HABER-YORUMLAR 6

AYSUN KAYACI VE ‘DAĞDAKİ ÇOBAN’

[Aysun Kayacı: AKP'yi ayak takımı getirdi. NTV'de yayımlanan ‘Haydi Gel Bizimle Ol’ programında her hafta bir kaç posta halkın aşağılandığına şahit oluyoruz. Bu hafta aşağılama sırası eski manken Aysun Kayacı'daydı. Kayacı, AKP'ye oy veren 16 milyon insan için ‘ayak takımı’ dedi. Pınar Kür de onu destekledi. …Kayacı, "Ben vergi veriyorum, niye vergisini vermeyen, çok özür dilerim herkes üstüme gelecek ama kalıp olarak söylüyorum, 'dağdaki çoban'la benim oyum eşit mesela. Niye? Hiç vergisini vermeyen biriyle niye benim oyum eşit. O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi bir şekilde yaklaşıyor mu acaba" diye konuştu… Aysun Kayacı, Müjde Ar'a yanıt vereyim derken AKP seçmenini çok kızdıracak şu sözleri sarf etti: "Ama şu an sizin şikayet ettiğiniz şey, ayak takımının iktidara getirdiği partiden şikayet etmiyor musunuz?"… Aysun Kayacı: Doğruyu yapacaklar. Ben de çok ekonomik problem çektim. Çalışacaklar... Ben şu anda okulumun parasını da kendim ödüyorum… Benim anneannem ne yaptıysa onu yapacak? Sonra bir siyasi parti gelip gecekonduların bilmem nesini verecek, odun verecek, kömür verecek. Ondan sonra da memleket Arabistan olacak, oldu yani...] (www.iyibilgi.com; 28/03/2008)

Aslına bakarsanız, bir sözü söyleyenden daha ziyade söylenen söze odaklanmak, sözü dikkate almak daha evladır. Fakat eleştiride haklılık payınız olsa bile bu ülkedeki milyonlarca insan için “ayak takımı” derseniz sizin de payınıza bir şeyler düşer diimi ama. Yaradan’ın kendisine bahşettiği “Allah vergisi” fizik güzelliğini teşhir eden ve de “ayak takımına mensup olmayan” bu hatunu, mȃlum magazin basınında duydum duymasına da “neyin nesi, kimin fesi” diye internete bir göz attığımda şu satırları okudum.

“vakti zamanında galatasaraylı futbolcu emre aşık ile aşk yaşayan, ondan ayrıldıktan sonra iyice seren manken. emre aşık ile istikrarlı bir birliktelikleri vardı, ayrıldıktan sonra her hafta başkasıyla görmeye başladık. show tv’de bir dizide oynamıştı, şu anda adını hatırlamıyorum, hatta metin akpınar oynamıştı, orada kıyafetlerini ekran başındaki abazanların gözlerini faltaşı gibi yapmak için giyiyordu. koltuğa oturduğunda frikik vermeler, göğüs dekoltesi olduğunda yerinde hoplamalar vs… "haydi gel bizimle ol" isimli programa reyting katma maksatlı eklenmiş hatun.” (www.lafmacun.org) Her ne ise bu kadar yeter, dişi kişi hakkında ettiğimiz kelam.

Söylediği sözleri bir o söylese densizlik yapmış, sürç-ü lisan etmiş, sözü maksadını aşmış filan denilir ya da “adam sen deee, cevap vermeye bile değmez” deyip geçilebilirdi. Fakat kazın ayağı öyle değil. Aysun kız (kız dedimse hemen itiraz etmeyin, resmi olarak ‘evli olmayan’ anlamında kullandım) bu ülkede son bir-iki yüzyıldır var olan ve özellikle cumhuriyet sonrası resmi olarak ete kemiğe bürünen bir zihniyetin dışavurumu mahiyetinde sözler sarfediyor.

Bu zihniyetin en meşhur isimlerinden biri bakın ne diyor: “Kurtuluş Savaşı sırasında garp cephesi komutanı olan İnönü bir grup subaya yaptığı konuşmada söyle diyordu: “…İçinde bulunduğunuz vaziyeti bilesiniz… Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır… Kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.” (aktaran İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, Alan Yay., 1989, sh. 96; Kim bu aydınlanmış despotlar?, Mehmet Natık, www.cafesiyaset.com, 19.03.2008)

Aysun kız ve İsmet Paşa yalnız değildir bu ülkenin “ayak takımı” olarak görülen kısmına yaklaşımda. Hazır yeri gelmişken bir-iki örnek daha verelim. “Atatürk’ün kızları al bayraklarla yürürken, bu ülkenin aydınlık yüzlü erkekleri meydanları doldururken, çocuklar annelerinin-babalarının elini tutup yarınlarına şimdiden sahip çıkmaya kalkarken... Göbeğini kaşıyan adam uzakta bıyık altından güler. Ve sandık ortaya konulduğunda... Göbeğini kaşıyan adamın dediği olur. Çünkü demokrasi, bilinçte aşağı-yukarı eşit insanların rejimidir. Bir toplumun çoğunluğu "göbeğini kaşıyan adam" ise, orada demokrasi olmaz, olamaz... Tayyip Erdoğan işte ona güvenir: Göbeğini kaşıyan adama...” (Göbeğini kaşıyan adam, Bekir Çoşkun, Hürriyet; 03.05.2007) Haydaaa oldu mu şimdi, al sana ‘ayak takımı’ndan sonra bu memleketin silahsız (ya da medya silahıyla donanmış) ‘sözcü ve gözcü’lerinden birinden bir de ‘göbeğini kaşıyan adam’ hakȃreti.

Tabii memleket ‘ayak takımı ve göbeğini kaşıyan adamlarla’! dolup taşınca da haliyle “Ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say, Türkiye'deki İslamcıların güç kazanması nedeniyle Türkiye'yi terk edebileceğini açıkladı. Fazıl Say Paris'te, Almanya'da yayımlanan sol-liberal eğilimli 'Süddeutsche Zeitung' gazetesinin sorularını yanıtlarken, "Türkiye rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı. Biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum" dedi.” (www.milliyet.com.tr; 14.12.2007) (Not: Aradan 8 yıl geçti, burada olduğuna göre hȃlȃ düşünüyor demek ki!)

Hatta bu hazımsızlık yer yer eleştiri olmaktan çıkıp hakȃrete, aşağılamaya kadar vardırıldı. “İstanbul Barosu'nun ikincisini düzenlediği Cumhuriyet Hukuku Paneli'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül'e hakaret içeren sözler sarf edildi. İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Avukat Nizar Özkaya, "Çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve Çankaya'yı ele geçirdi." şeklinde ağır hakaretler savurdu.” (www.haber10.com; 25.06.2008)

Halbuki, Aysun kız gönül rahatlığıyla istediğiyle “hadi gel benimle birlikte ol” diyebilir, Bekir Bey de ‘onuncu köy’de ‘onuncu yıl marşı’nı söylemeye devam edebilir ve de Sayın Say’ın da başka bir diyara gitmesine de hacet yoktur. Ayak takımının her istediğini yapabilmesine ve de meydanı boş zannetmesine meydan verilemez. Bugüne kadar askerden yedikleri darbenin tadına bir de yargı baktırıverir. Anlar o zaman “ayak takımı”, sayısal değil siyasal çoğunluğun asıl olduğunu. Var mı öyle “kanla, irfanla kurulan cumhuriyeti”, ayak takımının, göbeğini kaşıyan adamların oylarıyla kaybetmek. Onlar istedikleri kadar oy alsınlar, mecliste istedikleri çoğunlukla kararlar alsınlar, ne önemi var, kaldır at çöpe.

“Yüksek Mahkeme'den tarihi karar. Türban laikliğe aykırı. Anayasa Mahkemesi 2’ye karşı 9 oyla üniversitelerde türbanı serbest bırakacak Anayasa değişikliğini iptal etti.” (www.gazetevatan.com; 06.06.2008) Peki bu yargı darbesine hemencecik kim destek verdi sıcağı sıcağına bilin bakalım? Bildin Aysun kız, aptal şarışın değil, akıllı kızsın vesselam. Evet evet tam üstüne bastın. “Askerden türban kararına alkışlı destek. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, başörtüsü düzenlemesinin iptaliyle ilgili olarak, 'Hepimiz yasal kararlara saygılı olmak zorundayız. Türkiye; laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir. Onların yorumlanması mümkün değil. Bu söz; yorum değil, malumun ilanıdır' dedi. Orgeneral Büyükanıt, Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki sempozyum dolayısıyla Harbiye Orduevi'nde kokteyl verdi. Sempozyum nedeniyle Harbiye Orduevi'nde verilen akşam yemeğinde sahne alan sanatçının "Bugün Anayasa Mahkemesi'nden çok güzel bir haber geldi" demesi üzerine, başta komuta kademesi olmak üzere salondan alkışlar yükseldi. Alkışların ardından "Bir başkadır benim memleketim" parçası seslendirildi. (www.gazetevatan.com; 06.06.2008)

Ya işte böyle Aysun kız, bir başkadır “sizin memleketiniz”. Yahu bu memleket aynı zamanda bizim de diyeceğim amma korkuyorum kızarlar, darbe indirip muhtıra filan verirler diye maazallah. Nasılsa iktidar, silah ve de hukuk ellerinde.  Sen doğru söylüyorsun kız Aysunnn. Dağdaki çobanla, bağdaki ırgatla, tarladaki rençberle, fabrikadaki işçiyle ve dahi nice nice ayak takımıyla senin oyun bir değil kııız. Allah’tan bu ülkenin meclisinde, bu ayak takımının değersiz(!) oylarıyla vekil olmuş kişilerin 411 eli kaosa kalksa da, anayasa mahkemesinin 9 üyesinin eli istikrara kalktı. Allah’tan bu ülkede, “…Türkiye’de 550 milletvekili var, ama bir tek Fatih Terim var.”, “Ben ders almam, ders veririm” gibi düşüncelere sahip sadece Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim yok, nice asker, sivil devletli “erk men”ler var da kurda kuşa yem olmuyoruz. (www.habervitrini.com, 19.05.2008; www.aksam.com.tr, 12.09.2007)

Sen çatır çatır, kuruşu kuruşuna vergini veriyon kııız. Vergilendirilmiş kazancın da kutsal (dokunulmaz, tartışılmaz) aynen Anayasanızın 2. maddesi gibi. Sen duyarlısın, sorumluluk sahibisin ama Aysun, bu milyonlarca ayak takımı haddini bilmiyor. Bilmeyince de kutsal devletin tapusu ellerinde olan gerçek sahipleri bildiriyor tabii olaraktan hadlerini. Sen çok ekonomik sıkıntı çekmişsin kız. Ama o ayak takımı var ya, onlar ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyorlar. Gecekondularda oturup bir de odunu, kömürü bedavadan alarak, poşet poşet yardım kaparaktan. Var mı öyle bedavadan yaşamak!?

Yahu Aysun kız buraya kadar her şeyi anladım anlamasına da “Ondan sonra da memleket Arabistan olacak, oldu yani...” lafını anlamadım. Ne alakası var diyeceğim fakat sen duyarlı, sorumluluk sahibi olduğundan bir bildiği var diyeceğim demesine de 2-3 gün önce okuduğum bir haber beni şaşırttı kııız. “Sevgilisi Ozan Sevindik önceki hafta 30 yaşına giren ünlü manken Aysun Kayacı'nın doğum günü nedeniyle sürpriz yapıp Dubai seyahati organize etti. Yoğun iş ortamından uzaklaşmak için fırsat yakalayan Kayacı, Dubai'de bol bol denize girdi. Ancak bir haftalık tatilin son dört günü genç çift için adeta kabusa döndü. Kayacı sevgilisi ile çıktığı Dubai tatilinde deniz suyundan mikrop kaptı.” (Bugün; 03.06.2008)

Kız bu Dubai, Arabistan yarımadasının en güneyinde olan Birleşik Arap Emirliklerinin başkenti Dubai değil mi? Yeni sevgilinle, flörtünle, erkek arkadaşınla gidecek başka bir yer bulamadın mı kııız? Anlaşılan o ki hem ekonomini iyicene düzeltmişsin, hem de okul parasını rahatlıkla ödeyebiliyorsun. Sen doğruyu yaptığından oldukça eminsin kız Aysun. Bol bol denize gir, alışveriş yap, sür şu üç günlük dünya hayatının keyfini. Bak bu “ayak takımı”ndan yalnızca birinin sıradan, basit, küçücük hazin öyküsünü aktarayım da “söz bitsin” gayri.

İstanbul Büyükçekmece'de işsiz kalıp borç batağına saplanan bir baba, hem kendini hem de minik kızını trajik sonla ölüme götürdü. Bir sakız fabrikasında güvenlik görevlisi olan Mehmet Türkoğlu 6 ay önce ummadığı bir anda işten çıkarıldı. Önce umudunu yitirmedi. Ama iş için gittiği tüm kapılar bir bir yüzüne kapanırken, parasızlık da belini bükmeye başladı. Ev kirasını ödeyemedi, elektrik ve su faturalarını yatıramadı. 2 ay önce evinin hem elektriği hem suyu kesildi. Ekmek alacak parası bittiğinde ise herkese borçluydu. Eşi Ebru parasız yaşamaya dayanamadı ve 3 ay önce kızı Elanur'u da alarak baba evine geri döndü. 15 gün önce ise evin kapısını borçlar yüzünden haciz memurları çaldı. Tüm eşyaların haczedildiği eve 10 gün önce eşi, kızıyla geri döndü. Ancak tartışmalar dinmedi. Gölboyu Caddesi Nilüfer Sokak'ta bulunan 3 katlı apartmanın ikinci katındaki evde dün bir lokma ekmek ile sadece zeytin ve peynirin olduğu kahvaltı masasında yine 'parasızlık' tartışması vardı. Ebru, daha fazla dayanamayacağını söyledi. Öfkeden deliye dönen Mehmet, ruhsatlı tabancasını kaptı. Genç kadın can havliyle kendini dışarı atarken o ise Elanur'u kucağına alıp, balkonda rast gele ateş açtı. Saat 11.00 sıralarında ise bir daha çıkmamak üzere kızı ile kendini eve kilitledi. Yaklaşık yarım saat sonra olay yerine polisler ile bir psikolog ulaştı. Çok sayıda sağlık görevlisi olay yerine sevk edildi. Ancak Mehmet bir türlü ikna olmadı. Sürekli evin içinde gezinen Mehmet, ara ara balkona çıkıp ateş etti. Son kez balkona çıkıp, minik kızını bacaklarından aşağıya sallandırdığında da herkesin yüreğini ağzına getirdi. Evin içinde tabancasını bazen küçük kızın bazen kendi kafasına dayadı. 2.5 saat süren korkulu bekleyişin sonunda olay yerine Özel Harekat Timleri de ulaştı. 5 dakika içinde operasyon hazırlıklarını tamamlayan özel harekat timi saat 14.05'te kapıyı kırıp içeri girdiğinde evin salonunda kucak kucağa cansız bedenlerini buldu. 30 yaşındaki Mehmet, 2 yaşındaki Elanur'u göğsünden kucağında vurup, son mermiyi başına sıkarak intihar etmişti.” (www.sabah.com.tr; 05.06.2008)

Ve…
Yedi yıl sonra…
Bu süre zarfında Türkiye’de siyasal, sosyal, ekonomik ve daha birçok açıdan çokşey oldu.
Aysun Kayacı, Türkiye’yi terk etti, şu an evli ve Londra’da ikamet ediyor.

Aysun Kayacı’nın ‘benim kadar duyarlı, sorumluk sahibi değil, benim oyum nasıl onunki ile eşit olabilir’ dediği ‘dağdaki çoban’ da konuştu. Yorum sizin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder