22 Mayıs 2014 Perşembe

UZUN LAFA NE HȂCET, HER ŞEY AÇIK VE NET-4

AKP’nin işlevi ve cumhuriyet’e sadakat

“…AKP’nin dışarıda bırakılmış kitleleri, siyasetin içine çekme işlevini yapıcı bulduk…” (Çınar Oskay, Editörden, Tempo, Sayı: 1085, 18.09.2008, sh. 3)
“Bugünkü kutlamaları, milletimizin hiçbir ferdini dışarıda bırakmadan cumhuriyetimize sadakatimizi göstermek için bir fırsat olarak görüyorum.” (T.C. Başbakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı, Recep Tayyip Erdoğan, Sabah, 29.10.2008)

Liberallerin derdi ya da ağızlarındaki bakla…
“…Din devletinden mi korkuyoruz, bunun panzehiri yığınların sisteme dâhil edilmesi, başörtülü kızlarımızın, İmam Hatip’li çocuklarımızın çok değişik yaşamların anahtarını açacak farklı üniversitelere girmesini olanaklı kılmak değil mi?..” (Hani 28 şubat bitmişti?, Mehmet  Altan, Star, 10.02.2010)

Ne dersiniz, Baskın Oran haklı mı?

“…AKP başarılı oldukça İslam’dan uzaklaşacaktır. Biz, AKP’nin bir Anadolu sermayesi olayı olduğunu unutuyoruz. Refah dönemindeki Anadolu sermayesiyle AKP dönemindeki Anadolu sermayesinin bir tek Allahı bir. Anadolu sermayesi artık güçlendi. Bu sermayenin İslamcılığı, dışarıya direkt ihracat yaptığı anda bitti. Ülker gidip, amblemi çıplak ata binen kadın olan çikolatacı Godiva’yı satın aldı. Başkasını alabilirdi, almadı. Godiva bir simgedir. Bunların kapitalistleştiğinin, İslamcılıklarının lafta kaldığının simgesidir. Ama bunun gündelik hayata yansıması için birkaç jenerasyon gerekir. Sınıf atlamak, hayat tarzını değiştirmek öyle parmak şaklatır gibi olmaz. Leydi Godiva’yı alan adamların karıları başlarını açmazlar ama onların çocukları, torunları açacaktır. Yeter ki devlet bunların ensesine başını açacaksın diye sürekli binmesin. Bakın... Fethullah bugün, “Başörtüsü dinin şartı değildir” diye kanaat belirtiyor…” (Solun önceliği darbeyle mücadeledir, Neşe Düzel’in Baskın Oran ile söyleşisi, www.taraf.com.tr, 28.07.2008)

“Silahların en güçlüsü” ne? Demokrasi mi? İslam mı?
“Müslümanım diyenler” artık bir karar vermeli değil mi?
Hangisinin türküsünü çağıracağız, hangisinin değirmenine su taşıyacağız, hangisinin ekmeğine yağ süreceğiz?

“…Bu demek değil ki, kızların gittiği okulların yakılmasını ya da suçluların taşlanarak öldürülmesini kabul edeceğiz. Radikal İslam gerçeğini tanımakla ona ait fikirleri kabul etmek apayrı şeyler. Görüş ve değerlerimizi ateşli şekilde savunmaya devam etmeli, değerlerimizi muzaffer kılacak politikaları kararlılıkla takip etmeliyiz. Bu, genellikle zorlu bir çabayı gerektireceği gibi, devlet aygıtının yeniden inşa edilmesi, laik bir eğitim sisteminin kurulması ve yolsuzlukların azaltılması türünde gayretlerin sonuçlarını görmek de zaman alacaktır. Ama o toplumlara çabalarında yardımcı olmalıyız. Sadece öldürmekle, bombalamakla ve ele geçirmekle meşgul olmadığımızı, söz konusu ülkelerde böylesi meseleler üzerine de bir şeyler yaptığımızı göstermemiz bile tek başına bu mücadelede ABD'nin algılanış şeklini değiştirebilir. Peçe takan herkes intihar bombacısı demek değil. Yerel ve kültürel ortamı tanırsak, bir yandan da insanların özgürlük ve düzen arasında dengeyi kendilerinin bulmak istemesini, hürriyetlerini ne yönde kullanacaklarına karar vermesini anlayışla karşılarsak değerlerimize daha uygun davranmış oluruz. Nihayetinde zaman bizden yana. Bin Ladin taraftarlığı hemen her Müslüman ülkede zaten zemin kaybetmiş durumda. Radikal İslam'ın seyri de aynı olacak. Afganistan, Irak, Nijerya ve Pakistan'ın belli bölgeleri gibi denendiği her yerde, insanlar radikal İslam'ın cazibelerinden çabucak soğuyor. Gerçek şu ki, şiddet yanlısı olsun olmasın, İslamcılar'ın hiçbiri çağdaş dünyanın sorunlarına önerebilecekleri çözümlere sahip değil. Günümüz erkek ve kadınlarının özlemlerini karşılayacak bir dünya görüşleri yok. Ama bizim var. İşte bu da silahların en güçlüsü.” (Fareed Zakaria, Radikal İslam’la yaşamayı öğrenmek, Newsweek Türkiye, 01.03.2009, Sayı: 19)

Devlet ve Tanrı ya da Tanrı Devlet

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde şehit aileleri ve gazilere verdiği basına kapalı iftar yemeğindeki konuşması’nda “…Bugünlerde kafa karıştırıcı bazı şeyler var, sizler de eminim ki görüyorsunuz, dinliyorsunuz, inanın bunların bazılarına ben de çok üzülüyorum, ama devletinizden emin olun. Devletiniz hiçbir zaman yanlış bir iş yapmaz…” dedi. (www.haberturk.com, 25.08.2009)
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de görevdeyken sık sık katıldığı Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinlikleri kapsamındaki resmi törenlerin birinde “Atatürk hiçbir yanlış yapmamıştır” demişti. (TRT 1)

Söz ve Eylem

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hz. Ömer'e ait olan 'Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzu kapsa bunun hesabı Ömer'den sorulur' sözüne gönderme yaparak, "Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile benim mesuliyetim altındadır" dedi. Erdoğan'a bazı yazarlar tarafından Soma hadisesinin ardından adalet ve hak yeme konularında Hz. Ömer'in bu sözleri hatırlatılmıştı…” (http://www.haberaktuel.com; 20.05.2014)

Ondört asır evvel…

“Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, Allah bunun hesabını benden sorar – İslam Devleti Başkanı, Emir’el-müminun Ömer İbn’ul Hattab”

Birkaç rivayet

Bir
[Hz. Ömer (r.a.), bir savaş sonrası ganimetleri taksim etmişti. Herkese bir parça kumaş düşmüştü. Fakat bu kumaş tek başına bir işe yaramıyordu. Oğlu Abdullah, babasına: “Bu kumaş tek başına ne benim, ne de senin işine yaramıyor. Ben hakkımı sa­na vereyim de, kendine güzel bir elbise yaptır” demişti. Hz. Ömer de oğlunun hediyesini kabul ederek bir elbise yaptırmıştı. Birkaç gün sonra, üzerinde bu elbise olduğu hâlde bir konuşma yapmak için minbere çıkmıştı. “Ey müminler! Beni dinleyin ve bana uyun” der demez, arka saflarda oturan fakir bir zat ayağa kalktı: “Ey müminlerin emîri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çün­kü sen, Allah ve Resûl’ünün yolundan gitmiyorsun!” dedi. Halife bu büyük iddia karşısında sarsıldı: “Neden?” diye sordu. O zat sebebini şöyle izah etti: “Ganimet taksiminde, bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği hâlde, görüyorum ki, sen o kumaştan fazla almış, bir elbise yaptır­mışsın!” Hz. Ömer, hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bu­nu duyun­ca rahatlamıştı. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a (r.a.) işaret etti. Hz. Abdullah da kalkıp durumu izah etti. Payına düşen kumaşı babasına verdiğini söyledi. Halk sevinçliydi. Gözler ikazda bulunan zata yönelmişti. O zat ayağa kalktı ve: “Şimdi konuş, ey müminlerin emîri! Şimdi dinliyor ve sana itaat ediyorum” dedi. Bunun üzerine ellerini Rabb’ine açan adalet kutbu Halife Ömer şöyle dua et­ti:
“Ey Rabb’im! Sana sonsuz hamd ediyorum ki, beni, yapacağım hatalardan do­layı ikaz edecek bir ümmete halife etmişsin”.]

İki
[Hz. Ömer’in ordusunun İran’ı fethettiği gece, Hz. Osman huzuruna girip selam vermişti. Hz. Ömer acele mektûb yazıyordu. Mektubu yazıp bitirince yanmakta olan lambayı söndürüp, başka bir lamba yaktı. Hz. Osman’ın selamına cevap verip konuşmaya başladıktan sonra, Hz. Osman lâmbayı söndürüp, başka bir lâmba yakmasının sebebini sorunca;
“Söndürdüğüm lamba Beyt’ül-mal(Devlet Hazinesi)ındır. Bana ait değildir. Onu Müslümanların işini görmek için yakmıştım, onların işini görmek için yazdığım mektûb bitti. Şimdi seninle şahsi işim için konuşuyoruz, bunun için de kendime ait olan lambayı yaktım” buyurdu.]

Üç
[Bir elçilik heyeti, Hz. Ömer’le görüşmelerde bulunmak üzere, Medine’ye gelmişti. Elçi kendisini karşılayanlara: -”Nerede hükümdarınız” diye sorduğunda, karşılayanlar: -”Biz de hükümdar yok, Emir var. O şimdi Medine civarında” dediler. Elçi, görevlilerle birlikte, Hz.Ömer’in yanına gitmek üzere, Medine dışına yola çıktı. Hz. Ömer’e yaklaştıklarında elçi gördü ki, Hz. Ömer yanında hiç bir muhafız (koruma) olmadığı halde, tek başına bir ağacın altında uyumakta. Bu durumu gören elçi yanıdakilere şöyle dedi:
-”Dünyanın karşısında titrediği, şu adama bakınız ki, burada kendinden emin ve korkusuzca, uyuyup duruyor. Uyumak hakkındır, ey Ömer, çünkü adaletinden eminsin”.]
Dört
[Hz. Ömer zamanında Şam şehrinde bir cami yapılması istendi. Hristiyan bir ailenin evini buna çok uygun gördüler. Parasını da verdiler ama Hristiyan razı olmadı. Halifeye geldi 'Ya Emir el-Müminin senin adaletine sığınırım, benim bahçemde cami yapmak için zorla bahçemi elimden aldılar. Ben bahçemde çoluğumun çocuğumun rızkını çıkarıyordum. 'Halife bu durumu adaletli görmez hemen caminin yıkılıp zararını da Halife Ömer yani kendisi karşılamak ister. Sonra Vali Amr’a ‘Ya Amr;
'Camiyi yık ama adaleti yıkma' diye yazılı emir gönderir.]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder