AKP’nin işlevi ve cumhuriyet’e sadakat
“…AKP’nin dışarıda bırakılmış kitleleri, siyasetin
içine çekme işlevini yapıcı bulduk…” (Çınar Oskay, Editörden, Tempo, Sayı:
1085, 18.09.2008, sh. 3)
“Bugünkü kutlamaları, milletimizin hiçbir ferdini
dışarıda bırakmadan cumhuriyetimize sadakatimizi göstermek için bir fırsat
olarak görüyorum.” (T.C. Başbakanı, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı,
Recep Tayyip Erdoğan, Sabah, 29.10.2008)
Liberallerin derdi ya da ağızlarındaki bakla…
“…Din devletinden mi korkuyoruz, bunun panzehiri yığınların
sisteme dâhil edilmesi, başörtülü kızlarımızın, İmam Hatip’li çocuklarımızın
çok değişik yaşamların anahtarını açacak farklı üniversitelere girmesini
olanaklı kılmak değil mi?..” (Hani 28 şubat bitmişti?, Mehmet Altan, Star, 10.02.2010)
Ne
dersiniz, Baskın Oran haklı mı?
“…AKP başarılı oldukça İslam’dan
uzaklaşacaktır. Biz, AKP’nin bir Anadolu sermayesi olayı olduğunu unutuyoruz.
Refah dönemindeki Anadolu sermayesiyle AKP dönemindeki Anadolu sermayesinin bir
tek Allahı bir. Anadolu sermayesi artık güçlendi. Bu sermayenin İslamcılığı,
dışarıya direkt ihracat yaptığı anda bitti. Ülker gidip, amblemi çıplak ata
binen kadın olan çikolatacı Godiva’yı satın aldı. Başkasını alabilirdi, almadı.
Godiva bir simgedir. Bunların kapitalistleştiğinin, İslamcılıklarının lafta
kaldığının simgesidir. Ama bunun gündelik hayata yansıması için birkaç
jenerasyon gerekir. Sınıf atlamak, hayat tarzını değiştirmek öyle parmak
şaklatır gibi olmaz. Leydi Godiva’yı alan adamların karıları başlarını açmazlar
ama onların çocukları, torunları açacaktır. Yeter ki devlet bunların ensesine
başını açacaksın diye sürekli binmesin. Bakın... Fethullah bugün, “Başörtüsü
dinin şartı değildir” diye kanaat belirtiyor…” (Solun önceliği darbeyle mücadeledir,
Neşe Düzel’in Baskın Oran ile söyleşisi, www.taraf.com.tr, 28.07.2008)
“Silahların
en güçlüsü” ne? Demokrasi mi? İslam mı?
“Müslümanım
diyenler” artık bir karar vermeli değil mi?
Hangisinin
türküsünü çağıracağız, hangisinin değirmenine su taşıyacağız, hangisinin
ekmeğine yağ süreceğiz?
“…Bu demek değil ki, kızların gittiği okulların
yakılmasını ya da suçluların taşlanarak öldürülmesini kabul edeceğiz. Radikal
İslam gerçeğini tanımakla ona ait fikirleri kabul etmek apayrı şeyler. Görüş ve
değerlerimizi ateşli şekilde savunmaya devam etmeli, değerlerimizi muzaffer
kılacak politikaları kararlılıkla takip etmeliyiz. Bu, genellikle zorlu bir
çabayı gerektireceği gibi, devlet aygıtının yeniden inşa edilmesi, laik bir
eğitim sisteminin kurulması ve yolsuzlukların azaltılması türünde gayretlerin
sonuçlarını görmek de zaman alacaktır. Ama o toplumlara çabalarında yardımcı
olmalıyız. Sadece öldürmekle, bombalamakla ve ele geçirmekle meşgul
olmadığımızı, söz konusu ülkelerde böylesi meseleler üzerine de bir şeyler
yaptığımızı göstermemiz bile tek başına bu mücadelede ABD'nin algılanış şeklini
değiştirebilir. Peçe takan herkes intihar bombacısı demek değil. Yerel ve
kültürel ortamı tanırsak, bir yandan da insanların özgürlük ve düzen arasında
dengeyi kendilerinin bulmak istemesini, hürriyetlerini ne yönde
kullanacaklarına karar vermesini anlayışla karşılarsak değerlerimize daha uygun
davranmış oluruz. Nihayetinde zaman bizden yana. Bin Ladin taraftarlığı hemen
her Müslüman ülkede zaten zemin kaybetmiş durumda. Radikal İslam'ın seyri de
aynı olacak. Afganistan, Irak, Nijerya ve Pakistan'ın belli bölgeleri gibi
denendiği her yerde, insanlar radikal İslam'ın cazibelerinden çabucak soğuyor.
Gerçek şu ki, şiddet yanlısı olsun olmasın, İslamcılar'ın hiçbiri çağdaş
dünyanın sorunlarına önerebilecekleri çözümlere sahip değil. Günümüz erkek ve
kadınlarının özlemlerini karşılayacak bir dünya görüşleri yok. Ama bizim var.
İşte bu da silahların en güçlüsü.” (Fareed Zakaria, Radikal İslam’la yaşamayı
öğrenmek, Newsweek Türkiye, 01.03.2009, Sayı: 19)
Devlet ve
Tanrı ya da Tanrı Devlet
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya
Köşkü'nde şehit aileleri ve gazilere verdiği basına kapalı iftar yemeğindeki
konuşması’nda “…Bugünlerde kafa karıştırıcı bazı şeyler var, sizler de eminim
ki görüyorsunuz, dinliyorsunuz, inanın bunların bazılarına ben de çok
üzülüyorum, ama devletinizden emin olun. Devletiniz hiçbir zaman yanlış bir iş
yapmaz…” dedi. (www.haberturk.com, 25.08.2009)
9. Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel de
görevdeyken sık sık katıldığı Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinlikleri kapsamındaki
resmi törenlerin birinde “Atatürk hiçbir yanlış yapmamıştır” demişti. (TRT 1)
Söz ve Eylem
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hz. Ömer'e ait olan
'Dicle'nin kenarında bir kurt bir kuzu kapsa bunun hesabı Ömer'den sorulur'
sözüne gönderme yaparak, "Dicle'nin kenarında kurdun kaptığı bir koyun bile
benim mesuliyetim altındadır" dedi. Erdoğan'a bazı yazarlar tarafından
Soma hadisesinin ardından adalet ve hak yeme konularında Hz. Ömer'in bu sözleri
hatırlatılmıştı…” (http://www.haberaktuel.com;
20.05.2014)
Ondört asır evvel…
“Fırat kenarında bir kuzuyu kurt kapsa, Allah bunun hesabını benden
sorar – İslam Devleti Başkanı, Emir’el-müminun Ömer İbn’ul Hattab”
Birkaç rivayet
Bir
[Hz. Ömer (r.a.), bir savaş sonrası
ganimetleri taksim etmişti. Herkese bir parça kumaş düşmüştü. Fakat bu kumaş
tek başına bir işe yaramıyordu. Oğlu Abdullah, babasına: “Bu kumaş tek başına
ne benim, ne de senin işine yaramıyor. Ben hakkımı sana vereyim de, kendine
güzel bir elbise yaptır” demişti. Hz. Ömer de oğlunun hediyesini kabul ederek
bir elbise yaptırmıştı. Birkaç gün sonra, üzerinde bu elbise olduğu hâlde bir
konuşma yapmak için minbere çıkmıştı. “Ey müminler! Beni dinleyin ve bana uyun”
der demez, arka saflarda oturan fakir bir zat ayağa kalktı: “Ey müminlerin
emîri! Seni dinlemiyorum ve sana itaat da etmiyorum! Çünkü sen, Allah ve
Resûl’ünün yolundan gitmiyorsun!” dedi. Halife bu büyük iddia karşısında
sarsıldı: “Neden?” diye sordu. O zat sebebini şöyle izah etti: “Ganimet
taksiminde, bizlerden hiçbirine elbise diktirecek kadar bir kumaş düşmediği
hâlde, görüyorum ki, sen o kumaştan fazla almış, bir elbise yaptırmışsın!” Hz.
Ömer, hesabını veremeyeceği bir iddiayla karşılaşmayı bekliyordu. Bunu duyunca
rahatlamıştı. Cemaat arasında bulunan oğlu Abdullah’a (r.a.) işaret etti. Hz.
Abdullah da kalkıp durumu izah etti. Payına düşen kumaşı babasına verdiğini
söyledi. Halk sevinçliydi. Gözler ikazda bulunan zata yönelmişti. O zat ayağa
kalktı ve: “Şimdi konuş, ey müminlerin emîri! Şimdi dinliyor ve sana itaat
ediyorum” dedi. Bunun üzerine ellerini Rabb’ine açan adalet kutbu Halife Ömer
şöyle dua etti:
“Ey Rabb’im! Sana sonsuz hamd ediyorum ki,
beni, yapacağım hatalardan dolayı ikaz edecek bir ümmete halife etmişsin”.]
İki
[Hz. Ömer’in
ordusunun İran’ı fethettiği gece, Hz. Osman huzuruna girip selam vermişti. Hz.
Ömer acele mektûb yazıyordu. Mektubu yazıp bitirince yanmakta olan lambayı
söndürüp, başka bir lamba yaktı. Hz. Osman’ın selamına cevap verip konuşmaya
başladıktan sonra, Hz. Osman lâmbayı söndürüp, başka bir lâmba yakmasının
sebebini sorunca;
“Söndürdüğüm
lamba Beyt’ül-mal(Devlet Hazinesi)ındır. Bana ait değildir. Onu Müslümanların
işini görmek için yakmıştım, onların işini görmek için yazdığım mektûb bitti.
Şimdi seninle şahsi işim için konuşuyoruz, bunun için de kendime ait olan
lambayı yaktım” buyurdu.]
Üç
[Bir elçilik heyeti, Hz. Ömer’le görüşmelerde bulunmak üzere, Medine’ye
gelmişti. Elçi kendisini karşılayanlara: -”Nerede hükümdarınız” diye sorduğunda, karşılayanlar:
-”Biz de hükümdar yok, Emir var. O şimdi Medine
civarında” dediler. Elçi, görevlilerle birlikte, Hz.Ömer’in yanına gitmek
üzere, Medine dışına yola çıktı. Hz. Ömer’e yaklaştıklarında elçi gördü ki, Hz.
Ömer yanında hiç bir muhafız (koruma) olmadığı halde, tek başına bir ağacın
altında uyumakta. Bu durumu gören elçi yanıdakilere şöyle dedi:
-”Dünyanın karşısında titrediği, şu adama bakınız ki, burada kendinden
emin ve korkusuzca, uyuyup duruyor. Uyumak hakkındır, ey Ömer, çünkü
adaletinden eminsin”.]
Dört
[Hz. Ömer
zamanında Şam şehrinde bir cami yapılması istendi. Hristiyan bir ailenin evini
buna çok uygun gördüler. Parasını da verdiler ama Hristiyan razı olmadı. Halifeye
geldi 'Ya Emir el-Müminin senin adaletine sığınırım, benim bahçemde cami yapmak
için zorla bahçemi elimden aldılar. Ben bahçemde çoluğumun çocuğumun rızkını
çıkarıyordum. 'Halife bu durumu adaletli görmez hemen caminin yıkılıp zararını da
Halife Ömer yani kendisi karşılamak ister. Sonra Vali Amr’a ‘Ya Amr;
'Camiyi yık
ama adaleti yıkma' diye yazılı emir gönderir.]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder