İRFAN’IN PENCERESİ’NDEN
İki Dost - “İkimiz bir fidanın, güller açan dalıyız / Sen benimle ben seninle, bu hayatı yaşamalıyız / Severek birbirimizi, hayatta hep gülmeliyiz”* (Cinsellik-2)
Arif Bey, cinsellik, evlilikle beraber farklı bir boyuta taşındığı gibi evliliğin önemli bir parçası olup Yaradan’ın o yuvayı (evi) kuranlara bir lütfû, bir armağanıdır. Zira Allah ürememizi, çoğalmamızı, neslimizin devamını da yine bu yakınlaşmaya bağlar. İki cins arasında muhabbet, halvet demek olan cinselliği hâsıl etmeyebilirdi. Nasıl yaşamak için lütfettiği yiyecek ve içeceklere bin bir koku, tat ve lezzet katmasa bile, canlılığımızı muhafaza, hayatiyetimizi idame ettirebilmek için biz yine de yemek, içmek zorunda kalırdık. Aynı hastalandığımız zaman almak zorunda kaldığımız ilaçların koku ve tatları hoş olmasa bile iyileşebilmek için almak zorunda kalışımız gibi. Herhalde hikmeti gereği bize (ve hayvanlara) muharrik (tahrik edici, harekete geçirici) bir unsur ve imtihana çekilen alanlardan biri olarak “anlatılamaz, tarif edilemez ancak yaşanır” cinsinden bir içgüdüsel özellik bağışladı, bahşetti. Anam çocukluk çağında bir iş buyurduğunda eğer beni isteksiz ve gevşek görmüşse derdi ki, “yavrum üşenenin oğlu uşağı olmazmış”. O çağda bu lafın manasını bilmezdim, yaşım ilerledikçe anladım. Lâtif olan Rabbimiz, yeryüzünde Adem ve eşiyle birlikte insan soyunun bekâsını sağlamak için koyduğu kuralı (Sünnetullah) bir angarya, bir zorunluluk, sıkıcı bir mekanik eylem olmaktan çıkartıp her iki cinsin sevgi ve aşk ile birbirine ısınmasını, yaklaşmasını, arzu etmesini; böylelikle cinsel doyuma ve huzura ulaşmasını murad etmiştir. İnsan bu içgüdüsünü ya onun razı olduğu cima ya da zina yoluyla (cinsel sapıklıklar dahil) giderir. Allah’ın son elçisinin (as) sahabilerine (arkadaşlarına) “siz eşlerinizle cima ettiğiniz için de sevap kazanırsınız, ibadet etmiş olursunuz, Allah sizden razı olur” sözü işte tam da bunu anlatmak içindir. Zira onlar cima yoluyla hem zinaya iltifat etmiyorlar, zinadan kaçınıyorlar hem Allah’ın emrini yerine getirip itaat ediyorlar hem de fıtraten (yaratılış gereği) karı koca olarak birbirlerinin diğeri üzerindeki haklarını iade ediyorlar. Bu anlamda cima yani meşru olmak kaydıyla sevişmek ibadettir, zikirdir, şükürdür.
Ha bu arada ‘meşru’ kavramını İslam Hukuku(Şeriatı) bağlamında kullandığımın altını özellikle tekrar çizeyim. Zira yasal, kanuni, hukuki dendiğinde işin içine başta laik-demokrasi olmak üzere diğer ideoloji ve dinler de giriyor. İslam Hukuku(Şeriatı)nda cinsellik ancak nikâh yoluyla kurulan evlilik müessesi içinde meşrudur, helaldir. Nikâh ise evlilik çağına gelmiş, cinsel iktidara sahip, akıl ve ruh sağlığı yerinde bir erkek ve kadının(kızın) sevgi ve saygıya dayalı, hiçbir tehdit ve baskı altında kalmadan karşılıklı rıza ile ölüm onlara erişinceye kadar akit(söz)leşmeleridir, birlikte bir evde yaşama(ev kurma, yuva yapma)ya karar vermeleridir. En az iki şahit de kamunun yani toplumun bilmesi yani içtimai ve hukuki işlem için gerekli bir şarttır. Allah indinde, nezdinde karı koca olan kişilerin çevrelerinde de öyle bilinmeleri içindir. Ayrıntılara girmeden bu nikâh konusunu niçin anlattım. Çünkü evlenecek kişilerin özellikle kadınların bazen yapacakları evlilik konusunda fikirleri sorulup rızaları alınmıyor (özellikle reşit olmayan yaştalarsa ve bunu yapanlar bir de velileri ise bu tam bir facia oluşturuyor), beşik kertmesi, berdel, kuma ve daha başka birçok sorunlar yaşanıyor. Dünyanın bir çok ülkesinde (Türkiye de dahil, sadece boşanma sebebi) nikâh (evlilik) dışı ilişki yani zina suç olmaktan çıkarıldığı gibi, Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) gibi ülkelerde homoseksüellik gibi bazı sapkınlıklar da, daha da vahim olan evlilik yapılmasına hatta çok daha da vahim olan çocuk sahibi olabilmelerine bile yasal olanak tanınıp normalleştiriliyor. İslam Hukuku’na göre ise ne zina ne de aynı cinsler arasında evlilik meşru değildir. Zina yani evlilik müessesine dahil olmadan yapılan cinsel ilişki ailenin hürmetine, kutsiyetine yeteri kadar zarar verirken, bir de bunun daha da katmerlisi, fahişi(aşırısı) olan homoseksüelliğe kesinlikle prim verilemez, caiz görülemez. Bu neslin, insanın, tabiatın ifsadıdır, bozulmasıdır, çürüyüp tefessüh etmesidir.
Evlilik için diğer şartları anladım da boşanma hariç “kayd-ı hayat” şartı ilginç geldi bana Selçuk Hocam. Niye böyle bir ekleme yapma ihtiyacı hissettiniz? Nikâhta zaten süre olmaz ki? Evlilik, kadın ve erkek, iki kişinin birlikte eşlerden birinin veya ikisinin boşanmaya varan anlaşmazlık hariç ölüme kadar çıktığı bir yolculuk değil midir?
Doğru söylüyorsunuz da Arif Bey, mü’min kadınlar ve erkekler, kadın-erkek ilişkilerinde İslam’ın onları uzak tutmak istediği türden ilişkilerden uzak durmalıdırlar. Peygamberin hayatında hiç yapmadığı Mut’a nikâhı gibi, insanları ve toplumu ifsat edici, kadını ve erkeğiyle toplumu aşağılara çeken nikâhı yapmamalılar. Allah’tan korkmalılar. Ona buna değil peygambere benzemeye çalışmalılar. Peygamberin getirmediği fakat geldiğinde hazır bulduğu halde hiç yapmadığı türden bir nikâhı (mut’a) yapmamalılar. Nefslerine hoş gelse de Allah’tan korkmalılar, kadın ve erkeğin haysiyetine aykırı olan bu işten uzak durmalılar. Bu tür nikâhı şayet nefsiniz için uygun görecek olursanız aynı anda sizin kızınızın ve bacınızın da birisi tarafından bir haftalığına karı olarak geçici nikâhla (mut’a) nikâhlanma talebine nasıl davranır ve ne düşünürler, nefslerine bir sorsunlar. Bir yolculukta bu tür bir nikâhı savunan, olumlu bakan birine bu soruyu sormuştum da çok sert bir tepki görmüştüm. Peygamberimiz demiyor mu ki “yapmayı düşündüğünüz işi şuranıza (kalbini göstererek) sorunuz, orası razı oluyorsa yapınız, razı olmuyorsa yapmayınız” diye. Evet, açıklıkla söylüyorum, gerek gördüğüm için söylüyorum. Kalbinize sorunuz kızınızın bir haftalığına birinin karısı olmasının ne demek olabileceğini ve yapabilirseniz bundan sonra yapınız, olmaz mı?
Valla Selçuk Hocam, bu dediğiniz ancak akıllarında ve kalplerinde hastalık olmayan, sürgit cinsel haz peşinde koşmayan, cinsel sapıklıklarla malûl olmayan erkek ve kadınlar için rağbet gören anlamlı ve mantıken tutarlı bir görüş. Fakat söz ve hareketlerinde tutarlılık olmayan, istek ve arzularının peşinde koşanlar için geçerli bir ölçü değil ne yazık ki. Bu gibiler eşi, ailesi, yakınları veya kavmi için bu tür şeyleri kabul etmezken başkaları, diğerleri, ötekiler söz konusu olduğunda her şeyi kendileri için mübah görürler. Kendi içinde tutarlı olan Batılı’ların ve bâtıl değerleri benimseyen bir kısım bireyler için ise, bırakın bekâr iken bu tür bir nikâha tevessül etmeyi, nikâha bile gerek görmeden cinsel arzularını tatmin peşinde koşmak, binbir türlü cinsel sapkınlıklara meyletmek, evli bile olsalar eş değiştirme, aile içi ve yakın akraba ile cinsel ilişkiler olağan, normal ve hatta onur!? duyulan bir şey olup çıkabiliyor. İnsanoğlu/kızı bir kez doğru yoldan çıkmaya, sapmaya görsün, ahlaksızlığın ve rezilliğin her türlüsünü rahatlıkla irtikap eder, dibini bulur ve dur durak da bilmez.
Halbuki cinsel anlamda gerçek doyumun ve huzurun yegâne ve de biricik adresidir evlilik. [Yakın sayılabilecek bir geçmişte, evlilikte doyurucu bir cinsel yaşama kavuşabilmek için bedensel gerçekleri ve cinsel teknikleri öğrenmek gerekli sayılıyordu. Oysa artık biliyoruz ki evlilikte zaman ilerledikçe, eşler arasında sağlam köprüler kurmak için zorunlu olan duygusal ihtiyaçları karşılayamıyorsak bu tür bilgiler pek işe yaramamaktadır… Evlilik birçok ihtiyacımızın tatminini sağlamalıdır. Çoğumuz için evlilik, tek başına yaşamaktan daha güven vericidir. Ama hepsinden önemlisi, evliliğin cinsel ihtiyaçlarımızın doyumu için bedensel, ahlaksal ve duygusal yönden geçerli en iyi çözüm olmasıdır]. (6) [Cinsellik, insanoğluna bahşedilmiş en önemli haz kaynaklarından biridir. Bununla birlikte cinsellik, insanoğlunun en önemli kaygı ve ıstırap nedenlerinden biri de olabilmektedir. Hayatımızın farklı alanlarındaki sorunlar, cinselliği etkileyebildiği gibi, cinsellikle ilgili sorunlarımız da hayatımızın diğer alanlarını etkileyebilmektedir]. (7) İnsan hangi yaşta olursa olsun, ölünceye kadar yaşamının her yönü olduğu gibi cinsel yönü de önemli olup, ancak insana ölüm gelip çattığında sona erecektir. Kaldı ki bu dünyada eline, diline, beline (ırzına, cinsel yaşamına) hâkim olan yani Allah’ın sınırlarına riayet eden mü’min kulları, cennette yine güzel, hoşa gidici, nezih bir cinsellik bekleyecektir Rabbimizin “Beyan”ına, “Kitab’ul Kerîm”ine göre.
Cennet ve cinsellik dediniz de, hatırıma hekim arkadaşlardan birinin anlattığı bir olay geldi Selçuk Hocam. Ona da bir hocası anlatmış. Cuma günü namaz için bir camiye gitmişler. Namaz öncesi verdiği vaazda imam, cennetteki hayatı anlatırken malûm, hadis adı altında rivayet edilen muhtelif sözlere dayanarak, işte ‘cennette bir erkeğe şu kadar erkek gücü verilecek, şöyle şöyle kızlar onun hizmetine tahsis edilecek, bir dediği iki edilmeyecek’ türünden allaya pullaya, allandıra ballandıra bir şeyler anlatınca hocalardan (tıp profesörlerinden) birinin dayanamayıp tepesi atmış. “-Kalkın toparlanın, başka bir camiye gidiyoruz. Bu herif cenneti kerhaneye çevirdi” demiş. Espri bir yana, gerçekten özellikle müslüman erkeklerin bir kısmının hayal dünyalarında cennet, cinsel açıdan bu dünyada zorunlu olarak kaçındıkları, uzak durdukları her türlü şeyi hadsiz hesapsız yapabilecekleri, affınıza sığınarak söylüyorum müstehcen (pornografik) her eylemi icra edebilecekleri bir yer olarak hayal ediliyor, öyle zannediliyor.
Haklısınız, Arif Bey dedi çayından bir yudum daha alarak. Oscar Wilde bir sözünde, “Dünyada iki büyük trajedi vardır. İlki, insanın arzularını tatmin edememesi, ikincisi ise tümüyle tatmin etmesidir” der. Tarihte özellikle ruhbanlığın genel geçer olduğu Ortaçağ Hıristiyanlığında evlilik, dindarlık adına uzak durulması gereken bir şey olarak görülünce manastır hayatında bir kısım rahip ve/veya rahibeler arasında gayri meşru, sapkın davranışlara rastlandığı yazılıp çizilen bir vakıadır. Bugün bile Vatikan, Kiliselerde özellikle çocuk tecavüzlerine bir türlü engel olamıyor, çare bulamıyor. Geçen yüzyılda ise özellikle ikinci emperyalistlerarası savaşı takiben başta Avrupa olmak üzere bütün dünyada cinsel özgürlük rüzgarları esti. Bu sefer de bütün dini-ahlaki kural ve kayıtlardan âzâde biçimde, her türlü sapıklık ve sapkınlık arttı ve çığ gibi yayıldı. Öyle ki bu durumun önü alınamadığı gibi bir de ‘cinsel tercih özgürlüğü’ adı altında demokratik hak ve özgürlük talebi olarak yasal-hukuki çerçeveye oturtuldu. İki hemcinsin nikâhı kıyıldığı gibi sperm bankası-kiralık rahim gibi yöntemlerle çocuk sahibi olmalarının yolu bile açıldı. Cinsel sapkınlıklar LGBTİ+ (Lesbian-Gay-Bisexuel-Transsexuel-İncest ve akla hayale gelmeyecek her türlü sapkınlık) adı altında örgütlenip, (yaptıkları bu onursuzluğun farkına vardıklarından olacak) ‘onur!? yürüyüşleri’ bile yapmaya başlandı. Evli olsun olmasın bir erkek ve kadın arasındaki zina bile tek başına aile kurumuna karşı yapılmış en büyük saldırı ve evlilik kurumunun altına konulmuş bir dinamit iken, her türlü sapkınlığın önü açıldı, zina bile olağanlaştı, sıradanlaştı, fersah fersah geçildi. Allah’tan Türkiye henüz AB üyesi bir ülke olmadığı için en azından bu konudaki görüşlerimi şimdilik rahatlıkla ifade edebiliyorum. Neden mi? Biliyorsunuz AB üyesi komşu ülke Yunanistan’da (ki AB köklerini Eski Yunan ve Roma’ya dayandırır) Ortodoks Kilisesi’ne bağlı bir Metropolit, LGBTİ+’lileri eleştirdiği için halk arasında ‘kin ve düşmanlık hisleri yaratma ve yayma suçu’ndan mahkemece 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı (Homofobik metropolite hapis cezası, gazeteduvar.com, 19.08.2019)
Diğer bir takım konularda olduğu gibi müslümanların yaşadığı toplumlarda da cinsellik konusunda da ifrat ve tefrit fazlasıyla mevcuttur. Cinsellik ya tabu imişcesine konuşulmaz, işlenmez, görmemezlikten, duymamazlıktan gelinir ya da ortalığı aslı astarı olmayan bilgiler, gelenekler, rivayetler, mü’minlere yakışmayacak hal ve hareketler kaplar. İnsana ve hayata dair hiçbir alanı, konuyu dışarıda bırakmadan kapsamına alan İslam’da nedense bu konu da doğal, fıtri, olağan mecrasından kopartılıp abartılır köpürtülür. Bir konu seviyesiz, ölçüsüz düzeye vardırılmadıkça ehlince, bilenlerince ele alınmalı, işlenmelidir. Çeşitli vasıta ve imkânlarla her düzeyde, her yaşta insan birçok konuda olduğu gibi rahatlıkla cinselliğiyle ilgili de yeterli ve doyurucu malumat sahibi olabilmelidir. Cinsellik ilginçtir yakın zamana kadar genellikle ilahiyatçılar tarafından yazılan kitaplarda ele alınmış, o da daha çok ilm-i hâl ya da fıkhi (hukuki) boyutu aşamamıştır. Aslında piyasada bolca bulunan ve çoğu zaman ilmi yönden zayıf olan, konunun diğer boyutlarının ıskalandığı bu çalışmalar, her yaştan ve her düzeyden insanın bilgi ihtiyacını kısmen gidermektedir. Fakat diğer yandan da doyurucu ve yeterli olmaktan uzak olup yer yer kafaları iyiden iyiye karıştırıcı, yanıltıcı olabilmektedir.
Yeri gelmişken size, yıllar önce 08.01.2006 tarihli Hürriyet Pazar’da okuduğum bir haberi aktarayım, dedim. [İslam ve cinsellik. Bu ikisinin bir araya gelmesi, yayıncılık diliyle tiraj garantisi sağlıyor. Dergiler, ne zaman bu konuyu kapaklarına taşısa, satışları fırlıyor. Ne zaman bu alanda yazılmış bir kitap çıksa, yayıncısı ihya oluyor. Cinselliği konuşmayı, hatırlatmayı sevmeyen muhafazakar kesim, ‘İslam’a göre cinsellik, evlilik’ kitaplarına büyük ilgi gösteriyor. Cinselliği içeren kitapları ikiye ayırmak mümkün. Biri kadın ilmihali (İslam dininin kurallarını öğretmek için yazılmış kitap), İslam’da aile, Hanımların özel halleri gibi başlıklar altında yazılan kitaplar. Bunlar ana konuları cinsellik olmasa da, en az bir bölümlerini bu konuya ayırıyorlar. Diğer tür ise doğrudan Evlilik ve mahremiyetleri, İnsan ve cinsel hayat, Cinsel mutluluk rehberi gibi cinselliği odağına alan kitaplar. Bunlar özellikle 80’li yılların ortalarından itibaren çıkmış ve adlarında, açık açık cinsellik lafını kullanabilen kitaplar. Bu alanın ilk örneklerden biri ilahiyatçı Ali Rıza Demircan’ın kitabı, "İslam’a Göre Cinsel Hayat". Kitap, 1985’ten bu yana 50 baskı yaptı. Ve yaklaşık 300 bin sattı. Demircan’ın başarısı, yayıncılara fikir verince her biri kataloglarına bu konuda yazılmış kitaplar eklemeye başladı. Şimdi piyasada, aynı başlıkta 30 civarında eser var.] Biliyorsunuz o yıllarda çok satılan kitaplar arasında bir de “Sabah namazına nasıl kalkılır?” diye bir kitap daha vardı. Bu kitap da bilmem kaçıncı baskısını yapmış, yüzbini aşkın satmıştı. Buradan hareketle İslami kesimde kitap piyasasında bu kadar nitelikli kitap varken ve de satış rakamları binlerle ifade edilirken, bu kitapların yüzbinlik satış rakamlarına ulaşması bana düşün-dürtücü ve manidar gelmişti. Siz ne dersiniz?
Hiç düşünmedim, ilginç, dedi. Herhalde günümüz müslümanlarının zihin yapılarının seküler düşüncelerden, batı tarzı yaşam şekillerinden etkilenmelerinden ve de onun doğal sonucu olarak gündelik yaşam pratiklerinin değişimi ile alâkâlı olsa gerek. İslam ve cinsellikle ilgili bu çalışmaların, ilk örneklerden olmaları, konuyu gündeme getirip tartışmaya açmaları, bu konuda bilgi eksikliğini bir ölçüde gidermeleri artı puan olarak bu çalışmaların hanesine kaydedilebilir. Fakat birçok konuda olduğu gibi cinsellik konusunda da Kur’an dışına taşıp Hz. Peygamber(a.s)’den her ne rivayet varsa kitaplarına alanlar, İslam konusunda açık arayan, müslümanlara yüklenmek için malzeme bulmaya çalışanların eline nice fırsatlar verdiği gibi, bu konuda maşallah(!) geniş bir yasak ve haram alanı oluşturdular. Son elçinin dönemindeki toplumda câri olan bilgileri, anlayışları, dönemin özelliklerini dikkate almadan O’na nispet edilen her sözü, her rivayeti aklın ve naklin (vahyin) süzgecinden geçirmeden aldılar; müslüman bilginlerin bakış açısını yansıtan, yaşadığı döneme ait nice içtihadı, kanaati İslam’ınmış gibi takdim ettiler; yer yer konuları zorladılar, teferruata boğdular. Arı duru İslam anlayışına sahip olmayan; Kur’an ve Sünnet’e bakışta sorunları bulunan; insan anatomisini, fizyolojisini ve de psikolojisini bilmeyen; siyaset ve sosyolojiden bihaber; meseleye çok yönlü bakamayan kişilerin çalışmaları da türlü yanlış ve eksikliklerle malûl ve defolu olacaktı elbette.
Halbuki Kur’an’a baktığımızda (Kur’an’a Göre İlmihal de diyebiliriz buna) cinsellik konusunda uzak durulması gereken bir elin parmakları dışında münker, haram, yasak bulamazsınız. Kur’an’ın müslümana vermek istediği bakış açısı, kazandırmak istediği zihniyet o kadar net ve açık ki.
- Zinaya yaklaşmamak. Zina haramdır, günahtır ve hukuken de yasaktır, gayri meşrudur. Yasak, gayri meşru olduğu içindir ki zina, kesinlikle ceza-i yaptırımı olan bir fiildir. (Kur’an; 17/32, 25/68, 7/33, 6/151)
- Bu cümleden olarak homoseksüellik (erkeğin erkekle, kadının kadınla cinsel münasebeti ve de tabii ki evliliği) ve diğer bilumum cinsel sapkınlıklar kesin olarak haramdır, günahtır ve hukuken de yasaktır, gayri meşrudur, kesinlikle ceza-i yaptırımı olan bir fiildir. Yine bu cümleden olarak mü’minler açısından evlilik içinde bile olsa kadına cinsel olmayan organından yaklaşmak (anal ve oral ilişki) haramdır, günahtır. Zira, erkek ve kadının cinsel organları arasındaki ilişkiye, cinsel ilişki denilir. [Lutilik, Ercümend Özkan, İktibas Dergisi, Ekim 1993, sh. 8-11]
- Adet ve lohusalık hallerinde eşle cinsel münasebet haramdır, günahtır. (Kur’an; 2/222)
Son maddeye ilâve olarak oruçlu iken, hacc esnasında ihramlı iken ve de i’tikafta iken eşle cinsel ilişkinin haramlığı, günah oluşu adı geçen ibadetlerle ilişkili ve de arızi (geçici) bir durumdur. (Kur’an; 2/187, 2/197) İslam’da hayatın diğer alanlarında olduğu gibi cinsel yaşamda da helal/haram ölçüleri, öncelikle ve özellikle mü’min-müslüman insanları bağlayan, ilgilendiren bir husustur. Kamusal alanda ise yasak, gayri meşru (İslam hukukuna göre caiz olmayan) olan fiiller ise, ister müslim ister gayr-i müslim olsun herkesi bağlar. Zira inanç ile ilgili olan günah, haram yalnız müminleri ilgilendirirken; yasak ve gayr-i meşru olan şeyler İslam Hukuku ve Kamu Düzeni açısından gereklidir ve o ülkede yaşayan herkesi ilgilendirir. Elbette bu yasaklar kamusal alan için geçerli olup, kişilerin derununa ve mahremiyetine uzanamaz. Kişilerin haram, günah işleyebilme hakkı ve özgürlüğü vardır. Ama bütün insanların can, mal kadar ırz, nesil ve inanç emniyeti için sokakta, herkese açık ve ortak alanlarda birinci ve ikinci maddelerde belirttiğim yasak, gayri meşru, kanun ve yasa dışı fiilleri işleme hak ve özgürlükleri yoktur. O zaman Hukuk ve Adalet devreye girer. Aslında bu durum öyle ya da böyle, aşağı yukarı tarih boyunca ve günümüzdeki devletlerin bir çoğu için de geçerlidir.
Yemeği yedikten sonra bol köpüklü, orta şekerli Türk kahvelerimiz de geldi. Yemeğin üzerine de doğrusu fena olmadı. Lokantadan çıktıktan sonra, biraz yürüyüp sahile geldik. Deniz otobüsüne binip Eminönü’ne geçelim diye fikir birliği ettik. Deniz otobüsü hareket ettikten sonra karşıda İstanbul’un siluetini oluşturan tarihi eserlerin bulunduğu yarımada ve köprü bütün haşmeti, güzelliği ile karşımızda idi. Martılar çığlık çığlığa peşimizden geliyor, rızıklarını temin için suya dalıp çıkıyorlardı. Bu arada elinde çay tepsisi ile dolaşan görevliyi çağırıp iki çay aldık. Deniz otobüsü boğazın mavi sularında yol alırken sohbetimize kaldığımız yerden devam ettik.
Kaynaklar:
*İkimiz Bir Fidanız, Hakkı Bulut, ‘Ben Köylüyüm’ Albümü, 1986
6. Evlilikte Cinsellik, D.W. Baruch & Hyman Miller, Remzi Kitabevi, 3. Baskı, İstanbul, 1996 [Yeni baskısı yok]
7. Cinsel Sorunlar ve Çözüm Yolları, Doç. Dr. Hayrettin Kara & Doç. Dr. Sabahattin Aydın, Şen Yayınları, Ankara, 2002 [Yeni baskısı yok]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder