İRFAN’IN PENCERESİ’NDEN
Yıllar önce, geçtiğimiz
ay yitirdiğimiz merhum Psikoloji Profesörü Doğan Cüceloğlu’nun “anlamlı ve
coşkulu bir yaşam için Savaşçı” isimli kitabını okumuştum. Beğendiğim bu kitap
aynı zamanda bana ilham kaynağı da olmuştu. Kitapta yazar, bir konferansı
sonrası kendisi ile tanışıp konuşmaya gelen Arif Bey isimli bir öğretmen ile
çeşitli konuları karşılıklı sohbet havasında soru cevap şeklinde ele almıştı.
Yazar bu yolla, diyaloglar ve
örneklerle ele aldığı konuları okuyucuyu sıkmadan daha iyi anlatabilmeyi amaçlamıştı.
Ben de bundan hareketle ele almayı düşündüğüm bazı konuları bu formatta
işlemeyi düşündüm. “İki Dost” başlığı altında “Tanışma” bölümünden sonra
“milliyetçilik” konusunu ve “üniversite yıllarında tanışan bir grup dindar
gencin hikâyesi”ni yazmaya çalıştım. Bu başlık altında bu kez hayli zaman önce
sonuç kısmı hariç büyük ölçüde yazımını tamamladığım cinsellik konusu ile
ilgili serinin ilk kısmını paylaşmak ve bilahare devam etmek istiyorum.
Umarım istifade eder, beğenir, paylaşır, olursa soru ve
katkılarınızı esirgemezsiniz.
İki
Dost - Bir “Temel İçgüdü” ve “Doğumdan Ölüme” Cinsellik (1)
Sahilde bir süre
yürüdükten sonra, Kız Kulesi’nin karşısına denk gelen banklardan birine
oturduk. Bir müddet konuşmadan, denize dalıp çıkan martıları, boğazdaki kayıkları,
gelip geçen gemileri seyrettik. Etrafta bir canlılık vardı. İnsanlar sahildeki
banklara ya da kıyıya yakın serilmiş minderlerin üzerine oturup bir yandan
büfelerden çay, meşrubat, simit, tost alıp denizi, dalgaları seyrediyor, diğer
yandan yanındakilerle konuşuyorlardı. Hemen karşımızdaki Kız Kulesi, Üsküdar’da
Bizans döneminden kalma tek eser olup, M.Ö. 2475 yıllarına kadar uzanan tarihi
bir geçmişe sahipti. Kule, Üsküdar’ın ve hatta İstanbul’un sembollerinden biri
idi. Sohbette ilk sözü ben aldım.
Selçuk abi, dedim.
Sizinle bugün oldukça geniş, değişik boyutları olan ve aynı zamanda ele
alınması oldukça netâmeli bir konu olan cinsellik konusunu konuşmak istiyorum.
Sözlükte “erkeklik ve dişilik
olarak canlı varlıkların cinsel özelliklerinin tümü” olarak tanımlanan
cinsellik (seksüalite) terimi zor ve sıkıntılı bir konudur. Zira insanın
özel alanına karşılık gelmekte olup gizlilik, saklılık özelliğine haizdir,
mahrem tabiatından dolayı da konuşulması güçtür, ayıplanma endişesi ve
utangaçlık da vardır işin içinde. Üstelik bir yandan da yanlış anlaşılma,
cinsellik konusunda ‘batılı tanımlayıp tasvir ederken, saf, temiz zihinlerin
ifsad olabilme’ ve tabir-i caizse ‘eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme’
tehlikesi de vardır. Bu konuda günümüzde fert ve toplumda bolca malûmat
olmasına karşın çoğu zaman sağlıklı bilgi olmadığı gibi enformatik cehalet
düzeyinde abartılı ve gerçek dışı bilgiler, yanlış kanaatler ve bol miktarda
şehir efsanesi mevcuttur. Bu sebeple olumlu veya olumsuz anlamda tepkilerle,
eleştiri ve itirazlarla karşılaşmak da ihtimal dahilindedir. Fakat insanın
bütün özellikleri gibi cinsellikle ilgili yönü de yadsınamaz, yok sayılıp
görmemezlikten gelinemez değil mi?
Arif Bey, ard niyet ve
suistimal olmadıktan sonra insana, hayata dair her konu gibi insanın en temel
içgüdülerinden biri olan bu konu da ilmi ve seviyeli bir biçimde ele
alınabilir, hatta alınmalıdır da, dedi. Zira cins, cinsiyet ve cinsellik canlı
varlıklar için söz konusudur. Doğumla başlar (hatta anne ve baba, ana rahminde
iken bile çocuklarının sağlıklı olması yanında cinsiyetlerini de merak ederler)
ve ölümle biter.
Cinsellik
nedir diye bir soru sorulduğunda [çoğu kez cinsellikle ilgili konuşmaktan,
yazmaktan hatta dinlemekten çekinirken, bunları yapanları eleştirirken
cinsellik denildiğinde ne anladığımız çok önemlidir. İlk akla gelen, anatomik
cinsiyetimizdir. Oysa, biyolojik olarak cinsel organlar ve hormonlarla
belirlenen cinsiyet, cinselliğin sadece bir parçasıdır. Cinsel organlar ve
hormonlarla ilişkili olan üreme, cinselliğin diğer bir parçasını oluşturur.
Çocukluk döneminde gelişmeye başlayan cinsel kimlik, cinselliğin önemli bir
bölümüdür. Ayrıca, cinselliğin amaçlarından biri de haz almaktır. Bedensel
temasın getirdiği haz duygusu da, cinselliğin içindedir. Cinsellik, kişinin
fiziksel yapısını, kendisi ile ilgili yargılarını, seçimlerini, diğerleri ile
ilgili neler düşündüğünü ve tüm bunların yaşadığı çevre içerisinde ne anlama
geldiğini kapsamaktadır. Yani cinsellik kişinin kadın ya da erkek olmasından ve
seksten daha çok şeyi ifade eder] diye de cevap verilebilir. (1)
Evet dedim ve ekledim.
Cinsellik denince akla günümüzde yaygın bilinenin aksine sadece cinsel
münasebet (ilişki) gelmemeli, zira fizyolojik, psikolojik, sosyal, kültürel,
siyasal, dinsel ve hatta ne yazık ki iktisadi yönleri bile olan cinsellik bu
kadar dar bir alana indirgenemez. Cinsellik konusu oldukça geniş derken,
insanın ruhsal-cinsel (psikoseksüel) gelişimini, cinsel kimlik oluşumunu, erkek
ve kadın cinselliğini, sağlıklı bir cinsel yaşamı, cinsellikle ilgili
hastalıkları, cinsel sapkınlıkları, cinsel suçları ve daha birçok konuyu
kastediyorum. Doğumdan ölüme kadar süren dünya hayatımızda cinsellik de bu
hayatın bir parçası, hem de önemli parçası olup hayatımızın diğer alanlarıyla
da yakından ilişkilidir.
Elbette Arif Bey,
Yaradan’ın insanı (ki aslında tüm canlı varlıkları fakat burada konumuz insan)
iki farklı cinste yaratmasıyla başlayan hayat, diğer boyutları yanında
cinsellik boyutuyla da dikkate değerdir. Asıl yurdunda, yaşanacak asıl yer olan
cennette yaratılan ve yaşatılan insan, erkek olsun, kadın olsun, aynı özden
olup fiziki, hissi ve ruhi açıdan birbirini tamamlar, bütünler özelliktedir.
Cennette türlü nimetler içinde iken şeytanın aldatması (nefsine uyması) sonucu,
çıplaklığının farkına varıp örtünmüştür. Zaten özünde olan mahremiyet
duygusunun bilincine varmış, Rabb’ine tevbe ile yönelmiştir. Tevbesi kabul
edilip imtihan gayesi ve de Hikmetullah gereği bir süre yaşayıp konaklayacağı
yeryüzüne inmiş, burada çoğalıp yayılmıştır. Neslin devamı da kadın ve erkek
arasında, karşılıklı sevgi ve rızaya bağlı aile bağı ile kurulup, çocukların da
bu ortamda korunup yetiştirilmesi yoluyla sağlanmıştır.
Peki, dedim. Hakkında
sayısız kitap yazılmış, araştırma yapılmış, tarih boyunca insanların
gündeminden düşmemiş ve “haz odaklı yaşayan günümüz insanı”nın takıntılı ve
saplantılı bir şekilde dünyevi hayatının merkezine yerleştirdiği bu cinsellik
konusuna sağlıklı ve özellikle bir müslümana yakışır bir şekilde nasıl bakmalıyız?
Konuyu bütün yönleriyle olmasa bile (zira bu sohbetimiz vakit açısından buna
elvermez ve birikim yönünden de yetmez) önemli bazı yönleriyle tartışmaya
açmaya, bir bakış açısı (perspektif) geliştirmeye, insan olarak, müslüman
olarak bilgi, tavır ve tutumlarımızı gözden geçirmeye ne dersiniz?
Dilersen, sözüme
sözlerin en güzeli olan Kur’ân’la başlayayım. “Allah sizi tek bir candan (cevherden,
maddeden) yarattı. Kendisine ilgi duyup, ona meyletsin, onunla durulup yatışsın
diye de ona aynı özden eşini de yarattı. Zamanı gelip de eşine sarılıp, örtüp
bürüyünce eşi de bir yük yüklendi ve bununla bir süre gezindi. Nitekim yükü
ağırlaşınca, eşler Rableri olan Allah'a şöyle dua ettiler: "Rabbim bize kusursuz
bir çocuk bahşedersen, andolsun sana çok şükredenlerden olacağız!” (Kur’an;
7/189)
İnsan, uzvi (bedeni)
ihtiyaçlar ve içgüdüler sahibi bir varlıktır. İşte bu içgüdü (sevk-i
tabii)lerden biri de cinsiyet (nev’i) içgüdüsüdür. Cinsellik yalnız insanların
değil, hayvanların ve bitkilerin de hilkatlerinde bulunan bir içgüdüsel
özelliktir. İnsan, hayvan ve bitkiler iki cinsten; dişi ve erkekten
oluşmaktadır. Böyle olmasının sonucu da üremeleri, soylarını devam ettirmeleri
mümkün kılınmıştır. Cinsellik içgüdüsü, insanın diğer cinse ilgi duyması
şeklinde tezahür eder. Belirtileri şefkat ve şehvettir. Annesi, kızı,
kızkardeşi gibi karşı cinsten olanlara şefkat gösterirken (göstermesi
gerekirken), diğerlerine şehvet tezahürleri gösterir (gösterebilir).
Cinsiyet içgüdüsünün de
diğer içgüdüler gibi müşterek özellikleri ikidir. Birincisi; bu içgüdüler
doyurulmazlar ise insan ölmez, fakat huzursuz olur. İkincisi; bu içgüdülerin
uyarıcıları ise bedeni ihtiyaçlarınkinden farklı olarak içten değil, dıştandır.
Yani, insanın dışındaki bir varlık uyarıcıdır.
Bedeni ihtiyaçlar ve
içgüdüler insanda doğuştan bulunduğuna, bunların da insanı, kendilerini
doyurmak için harekete sevkettiğine göre hâsıl olacak ilişkilerin tabiatlarına
uygun bir düzenlemeye gidilmesi zarureti karşımıza çıkıyor demektir. Bu
düzenlemede ister istemez bedeni ihtiyaç ve içgüdülerin yaratılışındaki
kendilerinden ayrılmaz özellikleri zaruri olarak göz önünde bulundurulacak ve
düzenleme buna göre yapılacaktır. Aslolan, bedeni ihtiyaç ve içgüdülerin soyut
olarak doyurulmaları değildir. Yani “kiminle ve ne surette olursa olsun
cinsellik içgüdüsünü doyur” anlamında bir doyurma söz konusu olmamak gerekir.
Bir diğer ifade ile insan cinsellik içgüdüsünü cîma ile de, zîna ile de
doyurabilir. Cîma ve zîna görünüşü itibariyle benzer bir fiil olsa da, esas
olarak farklıdır. Cîma, nikâhlı (evli) olan bir kadın ve erkeğin (karı kocanın)
cinsel temasını ifade edip meşru ve helal iken; zîna, evli olmayan bir kadın ve
erkeğin cinsel temasını ifade eder, gayri meşru ve haramdır. Elbette burada nikâh
evlilik, helal haram, meşru gayri meşru kavramları İslam Hukuku(Şeriatı)na göre
tanımlanmıştır. İnsan tabiatının taşıdığı özellikler, bir rastgelelik içinde
doyurulamazlar. Doyurulurlar ise ne olur? Elbette yine doyurulmuş olurlar.
Fakat bu tür bir doyurma, içgüdülerin tabiatı göz önünde bulundurulmadan
gerçekleştirilecek bir doyurma olacağından bir takım aksamalar, bir özel ifade
ile “doyumsuzluklar” doyumla beraber bulunacaktır. Bu demektir ki bu tür bir
doyurma, doyurulanın tabiatına-gerçeğine uygun bir doyurma olmayacak ve tatmin
olması gereken insanın sonuçta “huzursuzluğu” söz konusu olacaktır. Bedeni
ihtiyaç ve içgüdülerin gerçek doyumu, bunların hem fiziki anlamda doyurulması,
hem de sonunda “huzur”un bulunması ile mümkündür. Bu ikisi birden gerçekleştiği
takdirde, gerçek doyurma söz konusudur. Huzur da ancak İslam’dadır ve ancak
İslam ile sağlanabilir. (2)
“O’nun (Allah’ın)
ayet(işaret, delil)lerinden biri de, size kendi cinsinizden, kendileriyle huzur
duyacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz
bunda düşünen bir topluluk için ibretler vardır” (Kur’an; 30/21) diyerek sözümü
bağlayayım, dedi.
Boğazın yukarı,
Karadeniz tarafından gelen hafif, tatlı bir esinti vardı. “Çay ister misiniz”
diye yanı başımızda bir ses duyduk. “İki çay, lütfen” deyip sıcak çaylarımızdan
birer yudum alırken ben sohbete kaldığımız yerden devam ettim.
Doğuştan gelen az da
olsa fiziksel anormallikler bir yana bırakılırsa her insan doğduğunda kız ve
erkek olmak üzere bir cinsiyete ait olarak doğar. Doğduğu günden itibaren
annesinin-babasının ve/veya büyüklerinin ilgisi, eğitimi ve koruması altında
gelişir. Bedeni ve akli melekeleri geliştikçe kendi vücudunu keşfeder, yavaş
yavaş karşı cinsi ayırt eder, giysileri, oyunları farklılık gösterir. Ailede ve
çevresindeki yetişkin örnekleri görerek cinsel davranışlarında “rol model”
imkânı bulur. İlgi ve merakını gidermede arkadaşları, sokak, okul ve kitle
iletişim araçları da olumlu veya olumsuz anlamda devreye girer. Bu nedenle her
yaşta fiziki ve ruhi anlamda cinsel gelişimin sağlıklı oluşabilmesi için ilgi
ve bilgiye ihtiyaç vardır. Bunun sağlanabilmesi anne, baba ve çocukla ilgilenen
diğer büyüklerin üzerine bir vazifedir. Bu ilgi ve destek, doğduğu andan
itibaren başlar. Sağlıklı doğan bir çocuk cinsiyetine uygun bir tarzda
yetiştirilip sorduğu sorulara, aklına takılanlara, yaşına uygun, ihtiyacı
kadar, anlayabileceği şekilde cevap verilmelidir. Mahremiyet anlayışı
kazandırılırken salt cinselliğin içgüdü anlamında ayıp, günah, çirkin olarak
gösterilmesinin anlaşılabilir bir tarafı da elbette olamaz. (3)
Kaldı ki, dedim.
İnsanın kadın olsun erkek olsun cinsellikle ilgili fiziki özellikleri onun
doğasının olmazsa olmaz bir gereğidir. Çocuğun ergenlik dönemi öncesi bu konuda
merak ve ilgisi, sokağa ve medyanın kontrolsüz haber bombardımanının insafına
bırakılmamalıdır. Bilinen ve gerçek anlamıyla cinsel kimliğini ve kişiliğini
hormonların etkisi ve fiziksel anlamda bir noktaya geldiği için ergenlik
döneminde kazanmaya başlar. Ergenlik döneminde diğer fiziksel ve ruhsal gelişim
kadar, cinsel kimliğin de sağlıklı biçimde gelişebilmesi için aileye ve okula
ciddi görevler düşmektedir. Erkek olsun, kız olsun bu konularda sağlıklı bilgi
alabileceği kişilere ve kaynaklara rahatlıkla erişebilmelidir.
Cinsellik konusunda
sağlıklı ve yeterli bilgi kaynağı dedim de, evlenip çocuklarımız da olduktan
sonra bu konuda büyük bir boşluk olduğunu iyice fark ettim. O yıllarda bilgisayar ve internet hayatımıza
daha yeni yeni girmişti. Bizim çocukluk ve gençlik yıllarımızda ise bu konu bir
tabu idi. Babalarımız bu konuda hemen hiç konuşmazdı, hoş, onların da bu konuda
bilgileri geleneksel ve sınırlı idi, neyi nasıl anlatacaklardı ki, zaten biz de
aldığımız ananevi terbiye gereği bir şey de soramazdık. Tek kanallı, süresi
kısıtlı ve siyah beyaz televizyon evlerin baş köşelerine yeni kurulmuştu.
Ağırlıklı ABD dizi ve filmlerinde kadın erkek el dudak temasında herkes başını
bir tarafa çevirir, evin babası hafiften bir öksürürdü. Cinsellik konusu ne
tv’de, ne de okulda işlenmezdi. Ortalıkta o yıllarda (70’li, 80’li yıllar) Tan
gibi cinsellik istismarı yapan gazeteler!, müstehcen dergiler ve de ağırlıklı
erotik filmler gösteren ve müstehcen sahneleri erotik filmler arasına
sıkıştıran sinemalar vardı. Doksanlı yıllarda renkli ve özel tv’ler dahil çok
kanallı uydu tv’ler yayına başladı. Özel tv’lerde gece yarısından sonra kırmızı
noktalı filmler yayınlandığı gibi video cihazından sonra videokasetler piyasada
arzı endam etti. Bilgisayar yaygınlaştıktan sonra disket, CD ve DVD’ler devreye
girdi. Ve internet bütün hepsini neredeyse silip süpürüp sınırlama ve
kısıtlamaları kaldırdı, herkesin erişimine açtı. Bir gün kitapçıda gezinirken
aradığım o kitabı buldum. Kitap, bir konu hariç bütün konuları bilimsel,
pedagojik ve hemen herkesin anlayabileceği bir şekilde ele almıştı. Bu kitabı
çocuklarıma okumaları için hediye ettiğim gibi yeni evlenen tanıdığım kişilere
de evlilik hediyesi olarak da vermeye çalıştım. Kitabın yazarı ile de yıllar
sonra tanıştım ve kitabı konusunda tebrik ve takdirlerimi ilettim. Eksik kalan
konunun “cinsel sapmalar ve korunma yolları” olduğu bilgisini de kendisiyle
paylaştım. (4)
Önsözünde [çocukların
ve gençlerin cinsel eğitiminden birinci derecede sorumlu aileler ve eğitim
kurumlarıdır. Kültürel yapımız nedeniyle hem ailelerde cinsel konular
konuşulamamakta hem de ebeveynlerin önemli bir kısmının bu konularda eğitimleri
yetersiz kalmaktadır. Eğitim kurumlarında ise cinsel eğitim uygulamaları henüz
deneme aşamasındadır. Neticede çocukların ve gençlerin cinsel konulardaki
bilgilerinin kaynağı medya, pornografik materyaller ve arkadaşlardan öğrenilen
kulaktan dolma bilgiler olmaktadır. Bu kaynakların ise sağlıklı cinsel bilgi ve
eğitime katkısı bir yana zararlarından korunmak için çareler aranmaktadır.
Kitapta cinsel eğitim, bedensel, ruhsal, toplumsal ve ahlaki yönleriyle
anlatılmıştır. Buluğ dönemindeki çocuklara, gençlere, evli çiftlere,
ebeveynlere ve eğitimcilere bilimsel doğruları içeren kaynak bir kitap olması
arzulanmıştır] diyen yazarın bu kitabını okumanızı, okutmanızı ve mümkünse
hedef kitleye hediye etmenizi tavsiye ederim, dedim.
Arif Bey, İslam’ın
cinsellik konusunda çizdiği çerçeve, sunmuş olduğu perspektif bilhassa gençlere
güzel ve uygun bir biçimde kazandırılmalıdır. Evlilik öncesi ve evlilik dışı
bir cinsel birlikteliğin söz konusu olamayacağı net, açık ve seçik
belirtilmelidir. Bunun dışında, ister hemcinsleriyle ister karşı cinsle, cinsel
yakınlığı içermeyen ve elbette zinaya yaklaştırmayan bir arkadaşlığın doğal ve
elzem olduğu vurgulanmalıdır. İletişim araçlarının her türü vasıtasıyla vıcık
vıcık bir cinselliğin kol gezdiği; özgürlük, serbestlik adına her türlü
pespayeliğe, seviyesizliğe ses çıkarılmadığı; tutunacak bir ahlaki ilke, bir
dal bırakılmadığı; dondurmadan cipse, parfümden kot pantolona, arabadan kolalı
içeceğe kadar her üründe, her konuda cinselliğin reklam ve satış amacıyla
kullanıldığı; kapitalist yaşam tarzının beş duyuya hitap edip her şeyi ve
herkesi tükettiği, haz odaklı bir yaşama ve tüketime çağırdığı bir ortamda, bu
husus ayrıca hayati bir önem kazanmaktadır. Nikâh düşebilecek erkek olsun kız
olsun gençlerin mümkünse ve özellikle baş başa, yalnız kalmamaları gerektiği
hususunda üçüncülerinin şeytan (nefsin menfi arzu ve istekleri) olabileceği
hatırlatılmalıdır. Fiziksel temastan uzak durulduğu gibi, söz ve tavırlar da
İslami edep ve haya sınırları içerisinde olmalıdır. Zira müslümanım diyenler
için zina uzak durulması, yaklaşılmaması gereken bir şey olduğu için, zinaya
götüren bütün yollar küçüklü büyüklü kapatılır ve tabiri caizse koruyucu
hekimlik uygulanır, suça yönelten sebepler izale edilir. Sabır ve istikrar bu
noktada çok ama çok önemlidir ve takdire şâyândır. (5)
Bebek ve çocuklar
yaşıtlarının, yakınlarının ve de diğer yabancı büyüklerin her türlü kötü niyet
ve davranışlarından özenle sakınılmalı, göz kulak olunmalı, bu konuda uyanık
olunup çocukların, yaşına ve kavrayışına uygun cinsellikle ilişkili tehlikeler
ve özelikle cinsel istismar konusunda bilgili, duyarlı ve bilinçli olması
sağlanmaya çalışılmalıdır.
Sohbete dalıp vaktin nasıl geçtiğini fark etmemişiz. Yakınlardaki camilerden yükselen öğle ezanıyla kalkıp yürümeye başladık. Üsküdar’a gideriken bir yağmur almadı almasına da benim hatırıma Necip Fazıl merhumdan bir şiir geldi. “Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar / Perili ahşap konak bir şehir kadar / Bir ses bilemem tanbur gibi mi ud gibi mi? / Cumbalı odalarda inletir Katibim’i”. Üsküdar meydanında iskeleye yakın ve III. Ahmet Çeşmesi’nin tam karşısında bulunan, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan tarafından 1547 yılında Mimar Sinan’a yaptırılan camiye namazımızı eda etmek için yöneldik.
Kaynaklar:
- Cinsellik
nedir? Prof. Dr. Bengi Semerci, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/cumartesi/bsemerci/2013/08/17/cinsellik-nedir
- Selam
İle-1-, Ercümend Özkan, Anlam Yayınları, Ankara, 1997
- Çocukta
Ruhsal Sorunlar, Doç. Dr. Mücahit Öztürk, Uçurtma Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul, 2002 [Anne, Baba ve Eğitimciler İçin Çocuk Psikiyatrisi, Prof.
Dr. Mücahit Öztürk, Uçurtma Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 2016]
- Cinsel Eğitim, Prof. Dr. Ali İhsan Taşçı, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2002 [4. Baskı, 2010]
- Gençliğin Cinsellik İmtihanı, M. Ali Seyhan, Nesil Yayıncılık, İstanbul, 2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder