19 Haziran 2014 Perşembe

GÜLÜMSETİRKEN DÜŞÜN-DÜRTEN HABER-YORUMLAR-4

Gıdıklama testi evrimi kanıtladı! Darwin’in ‘Evrim Teorisi’, insanların atalarının maymuna benzer bir hayvan olduğunu ve tüm canlıların daha ilkel bir canlıdan türediğini öne sürüyor. Amerika’da Emory Üniversitesi’nden uzmanlar bu teorinin doğruluğuna işaret eden önemli bir buluş yaptı. Uzmanlar, 22 maymun (şempanze ile bonobo cinsleri) ve 3 insanı gıdıklayıp çıkardıkları sesleri kaydetti. Bu sesleri analiz eden uzmanlar “Maymunlar da insanlar gibi gıdıklanınca gülüyor. Deneklerin çıkardığı seslerin akustiği bazı noktalarda aynı karakteristik özellikleri taşıyor. Bu, ‘Evrim Teorisi’ni kanıtlayabilir” dedi. [Posta; 06/06/2009]

Ciddiyeti(!) ve güvenilirliği(!) tartışılmaz bu ‘çok bakılan’ (çok okunanla karıştırmayalım lütfen) gazetenin verdiği habere göre “bu gıdıklama testi evrim teorisini kanıtlayabilir”miş. Haydiii, çık işin içinden çıkabilirsen şimdi çık. Yahu bu ülkede taaa cumhuriyet ilan edildiğinden beri cumhur’a ve özellikle onların çocuklarına devlet okullarında, atalarının maymundan geldiğini gayet bilimsel verilerle, bırakın teori olmayı vahiy mesabesinde öğretmedik mi? On yılda onbeş milyon gence “evrim teorisi in, yaratılış gerçeği out” muamelesi çekmedik mi? Ne kanıtlan-a-maz teoriymiş bu evrim teorisi yahu.
Sonunda bu gıdaklama (pardon gıdıklama) testine ihtiyaç duydular herhal. Ne yani bir başka hayvanı, ne bileyim domuz, çakal, yılan filan gıdıklasalardı, acaba onların da çıkardıkları sesler bizimle aynı karakteristik özellikleri taşısaydı ne olacaktı acep? Aha, bu bizim atamız mı diyecektik? Birçok hayvanla benzeşen yanlarımız da yok değil hani? Maymun iştahlı, yılan gibi sinsi, çakal gibi güvenilmez, domuz gibi helal-haram demeden tıkınan insan kılığında hayvan mebzul miktarda var değil mi yaşadığımız çevrede?
Bu uzmanlar, bilim adamları (bir yerde çağımızın ruhbanları, din adamları) iyi ki yalnızca maymunlarla test yapıyorlar. İyice maymuna çevirdiler bizi. Bu test, çift kör mü yoksa randomize kontrollü mü yapıldı acep? Denek sayısı (22 maymun, 3 insan) yeterli mi dersiniz? Ya bu 3 insan, üç maymun’u oynayıp görmedim, duymadım, bilmiyorum demişse? Boru değil bu, soru. Yönelteceğim elbette böyle bir “bilimsel çalışma”ya soru üstüne soru (bayağı da kafiyeli oldu hani).
Kanıtladı mı bilinmez bu test, Darwin’in evrim iddiasını o bir yana, ama bizde hala İslam’la barışık olmayan hatta savaşım içindeki kesime bir destek daha gelmiş, yüreklerine su serpilmiş olsa gerektir. Daha dün “Tubitak dergisi Darwin’e karşı, Darwin’i sansürledi, kovdu” diye yeri göğü inlettiler hatırlarsanız. Ya maazallah Allah’ın canlı, cansız bütün varlıkların yoktan var edeni olduğu gerçeği, bunların teorilerini Musa’nın asasının -Allah’ın izni ve yardımı ile- Firavun’un sihirbazlarının hilelerini yeyip yutması gibi ham ediverirse ne yapacaklar. O yüzden okullarda olsun, medyada olsun taraftarlarına ve fikren iğfal ettikleri masum insanlara devamlı bu tür sihirler üflüyorlar, büyünün etkisinin bilimsellik kisvesiyle devamını sağlamaya çalışıyorlar.
Değil sadece maymun bütün hayvanlarla insan arasında ve hatta bütün diğer canlı ve cansız varlıklar arasında benzerlikler, ortak noktalar olduğu gerçeği bir tarafa, ısrarla “atalarının maymun olduğu, maymuna benzediği” hipotezine inanmaya, iman etmeye devam etmeleri kendi bilecekleri bir husustur. Fakat bu iddialarını, inançlarını bilimsel sosa bulayarak herkese dolma gibi yutturmaları dayanılır gibi değil.
Seslerinin fazla çıkması, borazanlarının ötmesi ‘gerçekten hiçbir şey ifade etmez’. Elbette maymundan veya başka bir hayvandan geldiğine inanmak, iman etmek onların bileceği bir husus. Bu düşünce onlara hoş da gelebilir. Dünyada bütün yapıp ettiklerinden ölüm sonrası hesap vermeme düşüncesi; dünya hayatında dileğince, gönlünce yaşama arzusu onları cezbetmiş de olabilir. Fakat artık maymunun gözü açıldı. Milli midir, zilli midir, filli midir her ne ise bu eğitim İslami olmadıkça, Kur’ani olmadıkça, vahye dayanmadıkça bu evrim yalanı sürer gider. Biz de zaman zaman maymun iştahlı insanların yaptığı bu tür haberlerle gülümser, zaman zaman da ağlarız gülünecek halimize birçok şeyde olduğu gibi.
Atam, babam Adem (a.s)’e ve eşi annem Havva’ya selam olsun. Ben onların ve onların oğulları Habil’in ardı sıra gitmek istiyorum, Kabil’in yolu’ndan değil. Mevlam, beni bu ikrar ile haşret.

Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aydoğan Babaoğlu'nun, Aktütün Karakolu'na yapılan saldırıda 17 Mehmetçik şehit düşerken Antalya'da golf oynaması tepkilere neden oldu. Karakola saldırının başladığı 3 Ekim Cuma günü Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Belek beldesinde düzenlenen Ramazan Bayramı Golf Turnuvası'na katılan Babaoğlu, Cumartesi günü de sahaya çıktı. Babaoğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nın Cumartesi günü yaptığı açıklamayla saldırıdan haberi oldu. Babaoğlu, dün “Mehmetçik şehit düşerken golf oynamasını' eleştiren medyaya verdiği cevap da tartışmalara neden oldu. Babaoğlu bir gazeteye verdiği demeçte “Eleştiride bulunanları mutlu etmek için o gün Aktütün'e mi gitseydim?” dedi. Babaoğlu'nun 'Aktütün'e mi gitseydim' sözleri tepkilere neden oldu. [Yeni Şafak; 09/10/2008]

“Kuzey Irak, artık bizim için BBG-Biri Bizi Gözetliyor- evi gibidir. Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt” (www.radikal.com; 17.12.2007). İşte Paşanın tabiriyle BBG evinden Aktütün Karakolu civarına ellerini kollarını sallaya sallaya gelen (Taraf Gazetesi’nin 14.10.2008 günkü haberine göre) bir grup şaki, göstere göstere bilmem kaçıncı kez aynı karakola saldırıda bulunduktan sonra da çekip gitmişler. Çeyrek asrı geçen süredir bu ülkenin dört bir tarafından binlerce asker, sivil delik deşik edilip binlerce ocağa ateş düşerken, son olaydan bihaber Havacı Paşa da, golf topunu bilmem kaçıncı deliğe sokmakla meşgulmüş. Hoş olsa da ne olurmuş ki, “eleştiride bulunanları mutlu etmek için o gün Aktütün’e mi gitseymiş?”miş.
İşin garibi -küçük bir ayrıntı ama- değinmeden geçemeyeceğim. Aynı Paşanın da katıldığı “Eskişehir'de şehit cenaze namazı sırasında Cumhurbaşkanı Gül, protesto edildi” (www.patronlardunyasi.com; 05.10.2008). Şaşkınlığın bu kadarına da pes doğrusu. Sanki daha yeni ayağının tozuyla golf sahasından gelen Paşa değil de Gül. Gel de gülme bu işe. Daha kısa bir süre önce “Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan görevi devralan Orgeneral Işık Koşaner, devir-teslim töreninde yaptığı konuşmada, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ulusunun dışında ayrı bir denetime ihtiyacı da bulunmamaktadır” demişti. (www.superonline.com; 28.08.2008) Bu ulus mu, bu cumhur mu denetleyecek TSK’yı? Hadi canım sen de. Nerde ne yapacağını, kime ne söyleyeceğini şaşırmış, darbe yiye yiye serseme dönmüş, silahı (darbeyi) görünce sinen, doğru düzgün en küçük bir tavrı bile koyamayan bu ulus mu denetleyecek? Bu ulus bırakın denetim yapmayı, darbe düdüğü çalınca esas duruşa geçip selama durur.
Bu kafayla da –düşük yoğunlukla da olsa- bu savaş, bir çeyrek asır daha devam eder. Bu savaşın olmasından, sürmesinden medet uman, nemalanan, güç devşiren ne kadar iç ve dış odak varsa ihya olur, evlatlarını kaybeden nice ana, baba da bağrına taş basıp, acısını yüreğine gömer. Bir ben miyim bu gerçeği gören sanıyorsunuz? Sağır sultan, kör padişah bile biliyor bu çıplak gerçeği. “Ama bu ülkede Kürt sorununun çözümü istenmiyor. Çünkü bu işten herkesin çıkarı var. Sadece askerin değil, güvenlik birimlerinin, siyasetin, işadamlarının kısacası toplumun büyük bir kesiminin çıkarı var bunda. Kürt sorunu her türlü istismarı ve illegal parayı besliyor.” (Kürt sorunu ve Ergenekon, Mehmet Altan, Sabah, 21.10.2008)
İlelebed (kıyamete kadar) hiçbir devletin payidar olmadığı şu dünyada Osmanlı İmparatorluğu da payidar (kalıcı) olamadı, göçüp gitti. Fakat reflekslerini, geleneklerini, ruhunu Türkiye Cumhuriyeti adını alarak devam ettirdi. Osmanlı’da “din ve devlet’in al-i menfaati, bekası” düşüncesi yerini -din, out olduğu için- yerini yalnızca devlete, vatana, ülkeye bıraktı. Devletin bekası için gerekirse bütün halkı feda ederim” diyen “4. Murat zihniyeti” ve sık sık ayaklanarak istemedikleri padişahları ve devlet adamlarını azleden, hatta öldüren “yeniçeri ruhu” dipdiri olarak bu ülkede ortalıkta dolaşıyor. Yazılı ve görsel medyada bu zihniyeti ve ruhu yansıtan, hatırlatan beyanatları, açıklamaları sık sık okuyoruz, duyuyoruz. Son “irtica ile mücadele eylem planı” etrafında konuşulanlar bu zihniyetin ve ruhun öyle bu ülkeden kolay kolay çekip gitmeyeceğini, kaybolmayacağını ayan beyan göstermekte değil midir?
“Sarıkız ve Ayışığı darbelerini yapmak isteyenler, ABD izin vermediği için başarılı olamadı. Biz ABD izin vermediği için darbe yapamayanları yargılıyoruz. Ama bir de ABD'nin izin verdiği darbeler var. Komuta kademesinin bizatihi izin verdiği darbeler var. Bunları niye yargılamıyoruz?” (1 numara Fenerbahçe Orduevi’nde, 78’liler Vakfı Başkanı Celalettin Can ile söyleşi, Aksiyon, www.haber7.com, 21.10.2008) diyen kişi haksız mı?
Bir ülke düşünün ki çeşitli askeri binaların duvarlarının üzerine şu söz yazılmış olsun. “Orduya sadakat milletin şerefidir”. Devletin ordusundan ziyade ordunun devletinden bahsedebileceğimiz bu ülkede, elbette millet orduya sadakat göstermeyip onun için belirlenen çizginin dışına çıkarsa, haddini aşarsa birileri de ‘kurucu ve kurtarıcı, koruyucu ve kollayıcı’ olarak seyredip durmaz ve sahnedeki yerini alarak, içeride ve dışarıdaki destekçilerini de yedeğine katarak milletin yaramaz, sadakatsiz kısmına haddini bildirir, ocağına incir ağacını diker. 150-200 yıldır bu böyle. Yakın tarihte de değişeceğe benzemiyor. Belki çocuklarımızda, torunlarımızda, belki de onların torunlarında.
Düşün-dürttüm düşündürttürmesine ama bırakın güldürmeyi, gülümsetemediğimin bile farkındayım. Bazı konular, durumlar vardır ki ne gülebilir, ne de güldürebilirsiniz. Yine de son bir kez gülümsetmeyi tecrübe edeyim. “Emekli Korgeneral ve İP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Müjdeci, kendisine 'darbe yapın' şeklinde gelen taleplerin Ergenekon operasyonundan sonra kesildiğini söyledi. Atatürkçü Düşünce Kulübü tarafından Marmara Üniversitesi'nde düzenlenen panelde “Eskiden günde 100'den fazla 'Bu memleketin hali ne olacak, daha ne duruyorsunuz darbe yapsanıza!' diye mailler aldığını anlatan Müjdeci şimdi dertli: "Bir tane kalmadı arkadaşlar. Herkes sustu, herkes yola geldi. AK Parti hükümeti ve Amerika, bu korkuyu salmak suretiyle, herkesi dinleme paranoyasına sokmak suretiyle bu hale getirdi" (www.iyibilgi.com; 12.10.2008).
Ne dersiniz bu yazı da, ‘bir kağıt parçası’ olarak ‘irtica ile mücadele eylem planı’ konusunda arkasına 32 paşayı da alarak –gözdağı verircesine, meydan okurcasına- basın toplantısı yapan ve sert açıklamalarda bulunan İlker Başbuğ Paşa tarafından “TSK’yı yıpratma ve karalama amacıyla hazırlanmış, TSK üzerinde eli olmak, TSK üzerinden kendini siyasi tanımlama düşüncesi ve gayretleri,  TSK’ya karşı medya üzerinden, asimetrik bir psikolojik harekat yürütmek” (Başbuğ: TSK bir kağıt parçası ile yıpratılıyor, www.haberler.com, 26.06.2009) olarak değerlendirilir mi acep? Gitti mi şimdi bizim –zaten hiç olmayan- akredite ilelebed?

NOT: Bu haberlerin yayınlandığı ve yorumun yazıldığı tarihlere dikkat edilsin lütfen. Aradan geçen 5-6 yıl içinde neler oldu neler, hem de akla hayale gelmez şeyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder