Doğru İ’tikad
Yıllar önce, bir takvim yaprağı geçmişti
elime. 31.10.1996 tarihli “Türkiye gazetesi takvimi”ne ait bir yapraktı bu.
Arka sahifesinde sohbet adı altında “doğru i’tikad” maddeler halinde
sıralanıyordu. Toplam 20 maddeden oluşan bu listeye bir göz atalım dilerseniz.
· Kur’an-ı
kerim’in Kelam-ı ilahi olup mahluk (yaratık) olmadığına inanmak.
·
Kendi
imanından şüphe etmemek.
·
Eshab-ı
kiramın tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek.
·
Cennette
Allahü tealanın görüleceğine inanmak.
·
Fıskı
bilinmeyen her imamın arkasında namaz kılmak.
· Ehl-i
kıbleyi tekfir etmemek, yani namaz kılan müslümana işlediği günahlardan dolayı
kafir dememek. (Ehl-i kıble denilen kimsenin bir inanışı, manası açık olan
kat’i bir delile zıt ise, küfür olur. Böyle bir kimse, namaz kılsa da, her
ibadeti yapsa da kafir olur.)
·
İbadeti
imandan parça bilmemek.
·
Mest
üzerine meshin dinden olduğunu kabul etmek.
· İyilik
ve kötülüğün, hayrın ve şerrin Allahü tealanın takdiri ile olduğuna inanmak.
·
Mi’racın
ruh ve beden ile birlikte olduğuna inanmak.
·
Tasavvufu
inkar etmemek.
·
Enbiyanın
mu’cizesine, evliyanın kerametine inanmak.
·
Sırat
köprüsüne inanmak.
·
Kıyamet
günü yapılacak şefa’ate inanmak.
·
Kabir
sualine inanmak.
·
Kabir
azabının ruh ve bedene olacağına inanmak.
·
Bugün
için dört hak mezhebden birine uymak, mezhepsiz olmamak.
· Hazret-i
Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in halife olduğuna ve üstünlüklerinin halifelik sırasına
göre olduğuna inanmak.
· Kabir
ziyaretinin, peygamberden ve evliyadan yardım istemenin caiz olduğuna inanmak.
· Okunan
Kur’an-ı kerimin ve verilen sadakanın sevabını ölülere göndermenin caiz
olduğuna, bu sevabların ve duaların ölülere vasıl olarak, azablarının
azalmasına sebep olacağına inanmak.
Şimdi diyeceksiniz ki, “doğru
i’tikad” buysa “yanlış i’tikad” nasıl bir şey ve bu “doğru i’tikad” hangi
din’in (dünya görüşü’nün) “doğru i’tikad”ı.
Zira Kur’an’ın ifadesiyle ‘i’tikadda zanna, şüpheye yer yoktur’. Ve de
i’tikadın (akidenin, inancın, imanın, emin olunacak hususların) çerçevesini son
elçi Muhammed(a.s)’e bildirilen vahiylerin hepsini içinde barındıran, hiçbirini
dışarıda bırakmayan, vahiy olmayan hiçbir sözün de yer almadığı Kur’an
çizmiştir. Kur’an’da i’tikada esas olan hususlar dışında hiçbir şey i’tikadın,
inancın konusu olamaz. İ’tikad edilen hususlar “manası açık ve kat’i” olmalıdır
ki, iman eden veya inkar eden kimse açık seçik bir şekilde, ne yaptığının
bilincinde, farkında olarak, tercihini belirlesin, kararını versin.
Öyleyse, sakın bu 20 maddelik liste,
Allah’ın son elçisi’nin vefatından sonraki asırlarda yaşanılan olaylar, siyasi
çekişmeler, tartışılan konularla ilgili olarak oluşturulmuş şu meşhur “ehl-i
sünnet ve’l cemaat i’tikadı” diye bilinen şey olmasın. Evet doğru bildiniz, tam
üstüne bastınız. Böylece hakim ve ekseriyeti oluşturan zihniyet tarafından
kurnaz ve planlı bir şekilde farklı düşünenler, sünnet dışına daha doğrusu
İslam dairesi dışına itilivermiş oluverdiler. Bilmezler ki “doğru i’tikad” diye
inandıkları, inanılmasını istedikleri şeylerin bir kısmının i’tikadla uzaktan
yakından hiç ilgisi yokken, diğer kısmı da zaten yanlış ya da ba’tıl i’tikad
kapsamı içindedir. İ’tikada hem de doğru i’tikada aitmiş gibi takdim edilen bu
listeden 18. madde bile “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene inandı
(i’tikad etti, iman etti, emin oldu), mü’minler de (Bakara/285)” diye
bahsedilen i’tikad esaslarından olmadığını göstermeye, kanıtlamaya yeter de
artar bile. Zira o gün ne Allah’ın elçisi ne de mü’minler (Hz. Ebu Bekir ve Hz.
Ömer’in kendisi dahil), Ebu Bekir ve Ömer’in halife olup olmayacağını, sırasını
ve de üstünlüklerinin halifelik sırasına göre olduğunu ne biliyorlar, ne de
böyle bir şeye i’tikad ediyorlardı. Onlar gaybı bilmedikleri gibi (Allah’ın son
elçisine bildirdiği Kur’an hariç), üstünlüğün takvaya yani Allah’tan gereği
gibi korkup sakınmayla mümkün olabileceğine i’tikad ediyorlardı. İlerde “doğru
i’tikad”lı(!) birilerinin böyle bir konuyu i’tikad konusuna dahil edeceklerini
ise nerden bilirlerdi. Bunu bile düşünmekten aciz ve akıl izandan yoksun
kişilerin ortalıkta doğru i’tikad diye arz-ı endam etmeleri esef verici değil
de nedir? Sanırsınız ki Allah(c.c) ve O’nun Kur’an’da bildirdikleri inkar
ediliyor.
O gün Allah rasulü ve müminlerin,
yalnız 18. madde değil, kalan 19 maddede değinilen hususlar da gündemlerinde
yoktu. Olmaması “doğru i’tikad” açısından gerekli idi de. Bırakın tasavvufu
inkar etmeyi, böyle bir şeyin kabulü bile mü’minim diyen kimseyi i’tikad
açısından sıkıntılı, şaibeli bir hale sokup şirke doğru alıp götürmez mi?
Sevilmeli, kötülenmemeli dedikleri eshab-ı kiram, Allah ve rasulünü sevip
sayar, kendilerinin de “yeryüzünde yürüyen melekler” olmadıklarını bilir ve
“hatadan, günahdan beri” olmadıklarının da farkında iken, onlardan nice zaman
sonra gelen birilerinin i’tikada, hem de sahih i’tikada, kendilerinin eğrisi
doğrusuyla, günahı sevabıyla sevilmeleri, eleştirilmemeleri diye bir madde
eklediklerini duysalar şaşar kalırlardı eminim.
Bırakın “miracı, evliyanın
kerametini, sırat köprüsünü, şefaati, kabir suali ve azabını, evliyadan
(ölüden) yardım istemenin caiz olduğunu, okunan Kur’an-ı kerim’in ve verilen
sadakanın sevabını ölülere göndermenin caiz olduğunu” kabul edip i’tikad
etmeyi, tam tersine böyle bir i’tikad, sahibini i’tikad (iman, inanç) yönünden
altından kalkılmaz, Huzurullah’da hesabı verilemez durumlara düşürür.
Yıllar önce Hacc sırasında Mekke’de
birtakım kişilerle bu konuları konuşurken, bilinen ve yaygın olanın aksine
demin tırnak içinde belirtilen hususlara inanmadığımı, kabul etmediğimi, farklı
düşündüğümü söylediğimde içlerinden biri kızgınlıkla ayağa kalkarak “yahu sen
de hiçbir şeye inanmıyorsun, elde inanılacak hiçbir şey bırakmadın” diyerek
çekip gitmişti. Geleneksel öğretiye göre şekillenen bir kafa yapısına sahip
olan, İslam’ı tertemiz, arı-duru kaynağından öğrenmeyenler şunu asla
akletmezler ki, ilk insan Adem(a.s)’in i’tikadıyla, Musa(a.s)’nın i’tikadı;
İsa(a.s)’nın i’tikadıyla günümüzdeki bir mü’minin i’tikadı, Muhammed(a.s)’in
i’tikadıyla kıyamet kopmazdan evvelki bir mü’minin i’tikadı farklı olamaz.
İnsan yaratıldığından beri esas
olarak yeryüzünde İslam ve küfür (Tevhid ve şirk) olmak üzere iki farklı din
(dünya görüşü, inanç, hayat tarzı) varlığını sürdürüyor. İki farklı İslam mı
var ki, iki farklı i’tikad olsun. Bundan hareketle i’tikadda mezheb olamayacağını
da rahatlıkla söyleyebiliriz. Farklı uygulama, pratik, muamelat, şeriat ve
amelde (davranışlarda) mezheb olabilir ama i’tikad esaslarında, inanılacak
şeylerin neler olduğu konusunda ihtilaf olamaz, böyle bir ihtilaf rahmet de
olmaz.
Müslümanım diyenlerin i’tikadını
yalnız ve yalnız Kur’an belirlemedikçe, i’tikadla ilgisiz konuları itikad
bağlamında ele almaktan kaçınmadıkça, mü’minim diyenler dinini (dünya görüşünü)
ciddiye alıp Kur’an’dan öğrenmedikçe, bu yaygın bilgisizlik sürdükçe takvim
yapraklarında, basılı ve görsel-işitsel yayınlarda, işporta tezgahlarında bu
cinsten “doğru(!) i’tikad”lar pazarlanmaya devam edilecek, belki –laikliği,
demokrasiyi inkar etmemek; insan hak ve hürriyetlerine inanmak gibi- yeni
maddeler eklenerek ziyadeleştirilip güncelleştirilecektir.
Konu ile
ilgili bir videoklip tavsiyesi: İ’tikadda Usul - Ercümend Özkan; http://www.youtube.com/watch?v=jboYaslRtNQ