AYSUN KAYACI VE ‘DAĞDAKİ ÇOBAN’
[Aysun Kayacı: AKP'yi ayak takımı getirdi. NTV'de yayımlanan
‘Haydi Gel Bizimle Ol’ programında her hafta bir kaç posta halkın
aşağılandığına şahit oluyoruz. Bu hafta aşağılama sırası eski manken Aysun
Kayacı'daydı. Kayacı, AKP'ye oy veren 16 milyon insan için ‘ayak takımı’ dedi.
Pınar Kür de onu destekledi. …Kayacı, "Ben vergi veriyorum, niye vergisini
vermeyen, çok özür dilerim herkes üstüme gelecek ama kalıp olarak söylüyorum,
'dağdaki çoban'la benim oyum eşit mesela. Niye? Hiç vergisini vermeyen biriyle
niye benim oyum eşit. O benim kadar duyarlı, benim kadar sorumluluk sahibi bir
şekilde yaklaşıyor mu acaba" diye konuştu… Aysun Kayacı, Müjde Ar'a yanıt
vereyim derken AKP seçmenini çok kızdıracak şu sözleri sarf etti: "Ama şu
an sizin şikayet ettiğiniz şey, ayak takımının iktidara getirdiği partiden
şikayet etmiyor musunuz?"… Aysun Kayacı: Doğruyu yapacaklar. Ben de çok
ekonomik problem çektim. Çalışacaklar... Ben şu anda okulumun parasını da
kendim ödüyorum… Benim anneannem ne yaptıysa onu yapacak? Sonra bir siyasi
parti gelip gecekonduların bilmem nesini verecek, odun verecek, kömür verecek.
Ondan sonra da memleket Arabistan olacak, oldu yani...] (www.iyibilgi.com; 28/03/2008)
Aslına
bakarsanız, bir sözü söyleyenden daha ziyade söylenen söze odaklanmak, sözü
dikkate almak daha evladır. Fakat eleştiride haklılık payınız olsa bile bu
ülkedeki milyonlarca insan için “ayak takımı” derseniz sizin de payınıza bir
şeyler düşer diimi ama. Yaradan’ın kendisine bahşettiği “Allah vergisi” fizik
güzelliğini teşhir eden ve de “ayak takımına mensup olmayan” bu hatunu, mȃlum magazin
basınında duydum duymasına da “neyin nesi, kimin fesi” diye internete bir göz
attığımda şu satırları okudum.
“vakti zamanında galatasaraylı
futbolcu emre aşık ile aşk yaşayan, ondan ayrıldıktan sonra iyice seren manken.
emre aşık ile istikrarlı bir birliktelikleri vardı, ayrıldıktan sonra her hafta
başkasıyla görmeye başladık. show tv’de bir dizide oynamıştı, şu anda adını
hatırlamıyorum, hatta metin akpınar oynamıştı, orada kıyafetlerini ekran
başındaki abazanların gözlerini faltaşı gibi yapmak için giyiyordu. koltuğa
oturduğunda frikik vermeler, göğüs dekoltesi olduğunda yerinde hoplamalar vs…
"haydi gel bizimle ol" isimli programa reyting katma maksatlı
eklenmiş hatun.” (www.lafmacun.org) Her ne ise bu kadar yeter, dişi kişi hakkında ettiğimiz
kelam.
Söylediği sözleri bir o söylese densizlik yapmış,
sürç-ü lisan etmiş, sözü maksadını aşmış filan denilir ya da “adam sen deee, cevap vermeye bile değmez” deyip geçilebilirdi.
Fakat kazın ayağı öyle değil. Aysun kız (kız dedimse hemen itiraz etmeyin,
resmi olarak ‘evli olmayan’ anlamında kullandım) bu ülkede son bir-iki
yüzyıldır var olan ve özellikle cumhuriyet sonrası resmi olarak ete kemiğe
bürünen bir zihniyetin dışavurumu mahiyetinde sözler sarfediyor.
Bu zihniyetin en meşhur isimlerinden
biri bakın ne diyor: “Kurtuluş
Savaşı sırasında garp cephesi komutanı olan İnönü bir grup subaya yaptığı
konuşmada söyle diyordu: “…İçinde bulunduğunuz vaziyeti bilesiniz… Padişah
düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır… Kimse işitmesin, millet
düşmanınızdır.” (aktaran İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, Alan Yay.,
1989, sh. 96; Kim bu aydınlanmış despotlar?, Mehmet
Natık, www.cafesiyaset.com, 19.03.2008)
Aysun
kız ve İsmet Paşa yalnız değildir bu ülkenin “ayak takımı” olarak görülen
kısmına yaklaşımda. Hazır yeri gelmişken bir-iki örnek daha verelim. “Atatürk’ün kızları al bayraklarla yürürken, bu ülkenin aydınlık
yüzlü erkekleri meydanları doldururken, çocuklar annelerinin-babalarının elini
tutup yarınlarına şimdiden sahip çıkmaya kalkarken... Göbeğini kaşıyan adam uzakta bıyık altından güler. Ve sandık
ortaya konulduğunda... Göbeğini kaşıyan
adamın dediği olur. Çünkü
demokrasi, bilinçte aşağı-yukarı eşit insanların rejimidir. Bir toplumun çoğunluğu "göbeğini kaşıyan
adam" ise, orada demokrasi olmaz, olamaz... Tayyip Erdoğan işte ona güvenir: Göbeğini kaşıyan adama...” (Göbeğini kaşıyan adam, Bekir Çoşkun,
Hürriyet; 03.05.2007) Haydaaa oldu mu şimdi, al sana ‘ayak takımı’ndan sonra bu
memleketin silahsız (ya da medya silahıyla donanmış) ‘sözcü ve gözcü’lerinden
birinden bir de ‘göbeğini kaşıyan adam’ hakȃreti.
Tabii memleket ‘ayak takımı ve göbeğini kaşıyan adamlarla’! dolup
taşınca da haliyle “Ünlü besteci ve piyanist Fazıl Say,
Türkiye'deki İslamcıların güç kazanması nedeniyle Türkiye'yi terk edebileceğini
açıkladı. Fazıl Say Paris'te, Almanya'da yayımlanan sol-liberal eğilimli
'Süddeutsche Zeitung' gazetesinin sorularını yanıtlarken, "Türkiye
rüyalarımız kısmen öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten
kazandı. Biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı
düşünüyorum" dedi.” (www.milliyet.com.tr; 14.12.2007) (Not: Aradan 8 yıl
geçti, burada olduğuna göre hȃlȃ düşünüyor demek ki!)
Hatta bu hazımsızlık yer yer eleştiri
olmaktan çıkıp hakȃrete, aşağılamaya kadar vardırıldı. “İstanbul Barosu'nun ikincisini düzenlediği Cumhuriyet Hukuku
Paneli'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşi Hayrunnisa Gül'e hakaret içeren
sözler sarf edildi. İstanbul Barosu Meclis Başkan Vekili Avukat Nizar Özkaya,
"Çankaya'ya Arap bedevi kılıklı bir eşle birlikte bir adam çıktı ve
Çankaya'yı ele geçirdi." şeklinde ağır hakaretler savurdu.” (www.haber10.com; 25.06.2008)
Halbuki, Aysun kız gönül rahatlığıyla
istediğiyle “hadi gel benimle birlikte ol” diyebilir, Bekir Bey de ‘onuncu
köy’de ‘onuncu yıl marşı’nı söylemeye devam edebilir ve de Sayın Say’ın da
başka bir diyara gitmesine de hacet yoktur. Ayak takımının her istediğini
yapabilmesine ve de meydanı boş zannetmesine meydan verilemez. Bugüne kadar
askerden yedikleri darbenin tadına bir de yargı baktırıverir. Anlar o zaman
“ayak takımı”, sayısal değil siyasal çoğunluğun asıl olduğunu. Var mı öyle
“kanla, irfanla kurulan cumhuriyeti”, ayak takımının, göbeğini kaşıyan
adamların oylarıyla kaybetmek. Onlar istedikleri kadar oy alsınlar, mecliste
istedikleri çoğunlukla kararlar alsınlar, ne önemi var, kaldır at çöpe.
“Yüksek Mahkeme'den tarihi karar. Türban laikliğe aykırı. Anayasa Mahkemesi 2’ye karşı 9 oyla üniversitelerde
türbanı serbest bırakacak Anayasa değişikliğini iptal etti.” (www.gazetevatan.com; 06.06.2008) Peki bu yargı darbesine hemencecik kim destek verdi
sıcağı sıcağına bilin bakalım? Bildin Aysun kız, aptal şarışın değil, akıllı
kızsın vesselam. Evet evet tam üstüne bastın. “Askerden türban kararına alkışlı
destek. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, başörtüsü
düzenlemesinin iptaliyle ilgili olarak, 'Hepimiz yasal kararlara saygılı olmak
zorundayız. Türkiye; laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir. Onların
yorumlanması mümkün değil. Bu söz; yorum değil, malumun ilanıdır' dedi. Orgeneral
Büyükanıt, Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki sempozyum dolayısıyla Harbiye
Orduevi'nde kokteyl verdi. Sempozyum nedeniyle Harbiye Orduevi'nde verilen
akşam yemeğinde sahne alan sanatçının "Bugün Anayasa Mahkemesi'nden çok
güzel bir haber geldi" demesi üzerine, başta komuta kademesi olmak üzere
salondan alkışlar yükseldi. Alkışların ardından "Bir başkadır benim
memleketim" parçası seslendirildi. (www.gazetevatan.com; 06.06.2008)
Ya
işte böyle Aysun kız, bir başkadır “sizin memleketiniz”. Yahu bu memleket aynı
zamanda bizim de diyeceğim amma korkuyorum kızarlar, darbe indirip muhtıra
filan verirler diye maazallah. Nasılsa iktidar, silah ve de hukuk
ellerinde. Sen doğru söylüyorsun kız
Aysunnn. Dağdaki çobanla, bağdaki ırgatla, tarladaki rençberle, fabrikadaki
işçiyle ve dahi nice nice ayak takımıyla senin oyun bir değil kııız. Allah’tan
bu ülkenin meclisinde, bu ayak takımının değersiz(!) oylarıyla vekil olmuş
kişilerin 411 eli kaosa kalksa da, anayasa mahkemesinin 9 üyesinin eli istikrara
kalktı. Allah’tan bu ülkede, “…Türkiye’de 550
milletvekili var, ama bir tek Fatih Terim var.”, “Ben ders almam, ders
veririm” gibi düşüncelere sahip sadece Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih
Terim yok, nice asker, sivil devletli “erk men”ler var da kurda kuşa yem
olmuyoruz. (www.habervitrini.com, 19.05.2008; www.aksam.com.tr, 12.09.2007)
Sen
çatır çatır, kuruşu kuruşuna vergini veriyon kııız. Vergilendirilmiş kazancın
da kutsal (dokunulmaz, tartışılmaz) aynen Anayasanızın 2. maddesi gibi. Sen
duyarlısın, sorumluluk sahibisin ama Aysun, bu milyonlarca ayak takımı haddini
bilmiyor. Bilmeyince de kutsal devletin tapusu ellerinde olan gerçek sahipleri
bildiriyor tabii olaraktan hadlerini. Sen çok ekonomik sıkıntı çekmişsin kız.
Ama o ayak takımı var ya, onlar ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyorlar.
Gecekondularda oturup bir de odunu, kömürü bedavadan alarak, poşet poşet yardım
kaparaktan. Var mı öyle bedavadan yaşamak!?
Yahu
Aysun kız buraya kadar her şeyi anladım anlamasına da “Ondan sonra da memleket
Arabistan olacak, oldu yani...” lafını anlamadım. Ne alakası var diyeceğim
fakat sen duyarlı, sorumluluk sahibi olduğundan bir bildiği var diyeceğim
demesine de 2-3 gün önce okuduğum bir haber beni şaşırttı kııız. “Sevgilisi Ozan Sevindik önceki hafta 30 yaşına giren ünlü
manken Aysun Kayacı'nın doğum günü nedeniyle sürpriz yapıp Dubai seyahati
organize etti. Yoğun iş ortamından uzaklaşmak için fırsat yakalayan Kayacı,
Dubai'de bol bol denize girdi. Ancak bir haftalık tatilin son dört günü genç
çift için adeta kabusa döndü. Kayacı sevgilisi ile çıktığı Dubai tatilinde
deniz suyundan mikrop kaptı.” (Bugün; 03.06.2008)
Kız bu Dubai, Arabistan yarımadasının
en güneyinde olan Birleşik Arap Emirliklerinin başkenti Dubai değil mi? Yeni
sevgilinle, flörtünle, erkek arkadaşınla gidecek başka bir yer bulamadın mı
kııız? Anlaşılan o ki hem ekonomini iyicene düzeltmişsin, hem de okul parasını
rahatlıkla ödeyebiliyorsun. Sen doğruyu yaptığından oldukça eminsin kız Aysun.
Bol bol denize gir, alışveriş yap, sür şu üç günlük dünya hayatının keyfini.
Bak bu “ayak takımı”ndan yalnızca birinin sıradan, basit, küçücük hazin
öyküsünü aktarayım da “söz bitsin” gayri.
“İstanbul
Büyükçekmece'de işsiz kalıp borç batağına saplanan bir baba, hem kendini hem de
minik kızını trajik sonla ölüme götürdü. Bir sakız fabrikasında güvenlik
görevlisi olan Mehmet Türkoğlu 6 ay önce ummadığı bir anda işten çıkarıldı.
Önce umudunu yitirmedi. Ama iş için gittiği tüm kapılar bir bir yüzüne
kapanırken, parasızlık da belini bükmeye başladı. Ev kirasını ödeyemedi,
elektrik ve su faturalarını yatıramadı. 2 ay önce evinin hem elektriği hem suyu
kesildi. Ekmek alacak parası bittiğinde ise herkese borçluydu. Eşi Ebru parasız
yaşamaya dayanamadı ve 3 ay önce kızı Elanur'u da alarak baba evine geri döndü.
15 gün önce ise evin kapısını borçlar yüzünden haciz memurları çaldı. Tüm
eşyaların haczedildiği eve 10 gün önce eşi, kızıyla geri döndü. Ancak tartışmalar
dinmedi. Gölboyu Caddesi Nilüfer Sokak'ta bulunan 3 katlı apartmanın ikinci
katındaki evde dün bir lokma ekmek ile sadece zeytin ve peynirin olduğu
kahvaltı masasında yine 'parasızlık' tartışması vardı. Ebru, daha fazla
dayanamayacağını söyledi. Öfkeden deliye dönen Mehmet, ruhsatlı tabancasını
kaptı. Genç kadın can havliyle kendini dışarı atarken o ise Elanur'u kucağına
alıp, balkonda rast gele ateş açtı. Saat 11.00 sıralarında ise bir daha
çıkmamak üzere kızı ile kendini eve kilitledi. Yaklaşık yarım saat sonra olay
yerine polisler ile bir psikolog ulaştı. Çok sayıda sağlık görevlisi olay
yerine sevk edildi. Ancak Mehmet bir türlü ikna olmadı. Sürekli evin içinde
gezinen Mehmet, ara ara balkona çıkıp ateş etti. Son kez balkona çıkıp, minik
kızını bacaklarından aşağıya sallandırdığında da herkesin yüreğini ağzına
getirdi. Evin içinde tabancasını bazen küçük kızın bazen kendi kafasına dayadı.
2.5 saat süren korkulu bekleyişin sonunda olay yerine Özel Harekat Timleri de
ulaştı. 5 dakika içinde operasyon hazırlıklarını tamamlayan özel harekat timi
saat 14.05'te kapıyı kırıp içeri girdiğinde evin salonunda kucak kucağa cansız
bedenlerini buldu. 30 yaşındaki Mehmet, 2 yaşındaki Elanur'u göğsünden
kucağında vurup, son mermiyi başına sıkarak intihar etmişti.” (www.sabah.com.tr;
05.06.2008)
Ve…
Yedi yıl sonra…
Bu süre zarfında Türkiye’de siyasal, sosyal,
ekonomik ve daha birçok açıdan çokşey oldu.
Aysun Kayacı, Türkiye’yi terk etti, şu an evli ve
Londra’da ikamet ediyor.
Aysun Kayacı’nın ‘benim kadar duyarlı, sorumluk
sahibi değil, benim oyum nasıl onunki ile eşit olabilir’ dediği ‘dağdaki çoban’
da konuştu. Yorum sizin.