Bir Haber & Bir Anı
-10-
Haber
“Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmacı olduğu TRT World Forum etkinliğinde İsrail'le ticaretin tamamen kesilmesi yönünde protesto eylemi yaptıkları için bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edilen 7'si kadın 9 kişinin avukatları, ''çıplak arama ve kötü muamele'' iddialarıyla suç duyurusunda bulundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçede, "Vücut üst bölgesindeki aramadan sonra müvekkillerin alt iç çamaşırlarını dizlerine kadar indirmeleri ve yere çökerek öksürmeleri istenmiştir. Müvekkillerden bazılarına 6-7 kez öksürmeleri söylenmiş işbu durum çıplak arama sürecinin daha da uzamasına sebep olmuştur... Çıplak arama uygulamasından sonra kıyafetleri kontrol edilen müvekkillerin başörtüleri, şalları, feraceleri uzun olduğu gerekçesiyle kesilmiştir" denildi.” (1)
Anı
Doksanlar, dizisi ve nostaljik şarkıları ile hoşumuza gitse de özellikle ülkemizin Doğu ve Güneydoğu’sunda nahoş ve acı olayların yaşandığı yıllardı.
Van Tıp Fakültesi’nin kuruluşunun ilk yılında bir gün bir toplantıda cerrahi branşların birinde görev yapan bir meslektaşım söz arasında bir şey anlatmıştı. Van Emniyet Müdürlüğü’nden bir ekip gelmiş ve bir yaralının tedavisi için yardım istemişler, bu görev de kendisine tevdi edilmiş. Emniyet’in bodrum katındaki nezarethanede PKK mensubu olduğu düşünülen bir kişiye sorgu sırasında uygulanan işkencede cinsel organlarının yaralanmasından dolayı dikiş atıp pansuman yaptığını söyledi. Gerekçesi ne olursa olsun işkencenin mazur görülemeyeceğini, insanlık dışı olup mesleki etiğimize (yeminimize) ve üstelik inancımıza da aykırı olduğunu söyledim. Meslektaşım aynı kanaatte değildi. Her ne kadar bu yapılana karşı olduğunu belirtse de suçun ve suçlunun ortaya çıkarılabilmesi, eylemlerin önceden öğrenilip önlenebilmesi için mecbur kaldıklarını, başka bir çareleri de olmadığını söyledi. Zira o sıralar Van’da canlı bombalar olduğu ve eylem yapılacağı duyumları ortalıkta geziyordu. Van’da bulunduğum 11 yıl içinde de benim de sonradan şahit olduğum bir kez Van Orduevi önünde canlı bomba saldırısı yaşanmıştı.
İşkence bir sorgu ve cezalandırma yöntemi olarak masum görüldüğü zaman, beraberinde mazur ve makul sebepler ileri sürülebilecektir. Netekim tarih bunun örnekleri ile doludur.
Netekim dedim de Netekim Paşa’nın bu ülkeye vurduğu 80 darbesi sonrası özellikle Mamak, Metris ve Diyarbakır askeri cezaevlerinde onbinlerce insanın akıl almaz, insanlığa sığmaz binbir türlü işkencelerin tezgahından geçirildiğinin yaşayan şahitleri halen aramızdadır. Göz altında kayıpların, öldürülenlerin ve ölenlerin davası da artık Divan’a (Ahiretteki Büyük Mahkemeye) kalmıştır. Aynı uzmanlık branşındaki bir bayan meslektaşımla sohbet ederken konu işkenceye geldiğinde bahsi geçen meş’um (uğursuz) darbenin üzerinden beş altı yıl geçmesine rağmen fakültede kurdukları bir derneğin çıkardığı dergide yayınlanan iki yazısından dolayı tutuklandıklarını belirtti. Nezarethanede çırılçıplak soyulduklarını, tek ayağından tavana asılıp tazyikli suyla ıslatıldıklarını ve mahrem organına tel yerleştirip elektrik verdiklerini anlatmıştı. Bu ve benzeri işkence yöntemleriyle günlerce sorgulanıp akabinde üç ay tutuklu yattıktan sonra mahkemenin ilk celsesinde salıverildiklerini anlatmıştı. Trajikomik olan bir şeyi de ilave etmişti. İşkenceler sonrası konuldukları hücrede işkenceci polislerden birinin bir rahatsızlığının tedavisi için kendisinden yardım istediğini belirtmişti.
Yine Van’da daha önceki yıllardan tanıdığım bir polis, sohbet esnasında Emniyette sorgu sırasında eskisi kadar işkenceye rahatça başvurulamadığını, zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaat hakkından dolayı çekindiklerini ifade etmişti.
Şu sıralar Suriye’de Esad rejiminin yıkılmasını takiben Şam’da Sednaya Hapishanesi’nde rejim karşıtı olduğu düşünülen onbinlerce insana akla hayale gelmedik işkenceler yapılıp hapishanenin işkencehaneye adeta insan mezbahasına çevrildiği yazılıp çiziliyor. İnsan izlerken ürperiyor, dehşete düşüyor, kanı donuyor, insanlığından utanıyor. Tam 54 yıl El Muhaberat denen istihbarat örgütü ve Şebbiha denen paramiliter milis gücü tarafından onbinlerce insan en ufak muhalefeti yüzünden yok edildi.
Gerekçesi, şekli, türü, şiddeti, miktarı ne olursa olsun işkence bir insanlık suçudur, asla sorgunun bir parçası ve cezalandırma yöntemi olamaz. Olur deyip mazeret üretenler kendilerinin ve sevdiklerinin de bir gün başlarına gelebileceğini kabul etmek durumundadırlar. Size yapılmasını kabul etmediğiniz ve hoşlanmadığınız bir şeyi başkasına yapmayıp yapılmasına da rıza göstermeyecek, sıfır tolerans gösterip tevessül edenlere gereken cezayı vereceksiniz.
Haber’deki işkence ve kötü muamele iddialarına (zira konu yargıda) mevcut adalet bakanı “böyle bir şey yoktur, her şey kurallara, yasalara uygundur” demiş, inkar edip kestirip atmıştır. Bu ülkede bu tür bir siyasetin ağababalarından Demirel diye biri bir zamanlar şöyle bir laf etmişti. “Meseleleri mesele etmezseniz, ortada bir mesele kalmaz”.
Adalet bakanı olan zatı muhterem belki duymuştur, fakat yine de hatırlatmakta fayda vardır. Romalı Aurelius (Aziz) Augustinus der ki; “Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?” (3)
Meşru ve insan haklarına saygılı bir devleti; mafya, çete ve örgütlerden ayıran yegâne şey yasadır, hukuktur, kanundur, adalettir.
Kaynaklar:
3. https://tr.wikiquote.org/wiki/Aurelius_Augustinius
Yazım şu sitede de iktibas edildi, alıntılandı
YanıtlaSilhttps://fikiryorum.net/haberyorum/bir-haber-bir-ani/