3 Ağustos 2013 Cumartesi

MEDYA VE AHLAK

           Medya terimi, kitle yayın-iletişim araçlarının tümünü içine alır ve aynı zamanda elektronik medya (internet) dahil yazılı ve görsel basını ifade eder.
            Ahlak ise lügatte ‘huy, tabiat, davranışlar’ anlamına gelir ki; her dünya görüşünün farklı bir ahlak telakkisi mevcuttur. Ahlakın sözlük anlamından hareketle ahlaklı ve ahlaksız tabirlerinin doğru olmadığını söyleyebiliriz. Zira ahlak(huy, tabiat, davranış)sız olunamayacağı gibi, bir şeyin ahlak yönünden değerlendirilmesi ancak bir kritere(inanç, kanaat) ihtiyaç duyar. İnsan, hayatı boyunca çeşitli davranışlar (ahlak) sergiliyorsa -ki öyle- bunların neye göre ahlaki olup olmadıkları sorulmalıdır. Bütün dünya görüşlerinin (dinlerin) yer yer birbiriyle örtüşen(benzer) ve ayrışan farklı ahlak anlayışları bulunabilir. Fakat kalkış noktaları, hedefleri ve mentaliteleri esas itibarıyla birbirinden farklıdır. Örneğin laik-demokratik-kapitalist inançta ahlakı (davranışları) belirleyen ölçü çoğunluğun rızası, çıkar, fayda iken İslam’da ise ahlakın yegane kaynağı ve belirleyicisi Allah’tır, O’nun rızası(hoşnutluğu)dır.
            Medya ve ahlakı ayrı ayrı kısaca tanımladıktan sonra gelelim yazımızın konusu olan medya-ahlak ilişkisine. Elbette ahlakın yalnız medya ile değil siyaset, ticaret dahil insana dair her şeyle ilişkisi vardır. Genellikle ve bilhassa ülkemiz insanının anlayışında ahlak tabiri(ahlaklı-ahlaksız) daha çok cinsellik bağlamında ele alınır, diğer bütün insan davranışlarına teşmil edilmez. Halbuki bu dar ve malül bir anlayış olup toplumu sürgit köklü yanlışlara düşürmektedir. Buna medya ile ilişkili olarak bir misal verelim. Kadın vücudunun cinsel tahriki artıcı bir şekilde sergilenmesi ahlak ile ilişkilendirilirken, masabaşı(asparagas), çarpıtılmış ya da yalan yanlış habercilik aynı bağlamda değerlendirilmemektedir.
            Medya sektörünün önemli bir kolu olan gazetelerde, o gazetenin kimlik bilgilerinin yer aldığı çerçevede küçük puntolarla yer alan şu ibareye rastlarsınız. “Bu gazete basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir”. Ne hikmetse ne olduğunu değil kimsenin, kendilerinin bile bilmediği-veya bilip uygulamadığı- bu “basın meslek ilkeleri” ahlak(etik)tan ayrı bir şey midir? Doğrusu merakı mucip bir sorudur bu. Az bir kısmı hariç bu ülkedeki medyanın ilkeli olma, ahlaki kaygılar taşıma ve sorumluluk bilinci neredeyse sıfırın altındadır. Son yıllarda iyiden iyiye medya literatürüne giren medyatik infaz, medyatik linç, medya terörü ve medya yoluyla psikolojik harbin belirli toplum kesimleri üzerinde uygulanması gibi deyimler medya-ahlak ilişkisi bağlamında değerlendirilmelidir.
            Medyanın insanları, toplumu çeşitli düşüncelerden, gelişen olaylardan haberdar etme, bilgilendirme, aydınlatma görevini ifa ederken belirli, sağlam temellere dayalı ve taviz vermemesi gereken meslek ilkeleri, ahlaki prensiplerinin olması mutlaka elzemdir. Holding sahibi işadamlarının sahipliğini yaptığı bir medyada bunun ne ölçüde mümkün olabileceğini  görmek için yaşadığımız ülkeye bakmak yeterlidir sanırım. Gücü elinde tutan kesimlerle içli-dışlı olan; sahiplerinin iş ve siyaset dünyasındaki amaçlarını gerçekleştirmede bir araç derekesine düşen; toplumu dizayn etmede, yönetip yönlendirmede iktidar sahiplerinin yardımcısı olmaya soyunan; doğru, gerçek haber vermeden ziyade ticari kaygılar taşıyan; icraatıyla esas varlık sebebini yitirmiş bir medyanın meslek ilkeleri, ahlaki kaygıları olabilir mi? Olursa nasıl ve ne kadar olur?
            Yaşadığımız ülkede “medyanın gücü”nden ziyade “gücün medyası”ndan bahsetmek sanırım daha gerçekçi bir tespit. “Sahibinin sesi” konumundaki medya,  birçoğu aynı zamanda holding sahibi olan iş adamlarının elinde ihale ve reklam pastasından pay kapabilmek için birer şantaj malzemesine, birer silaha rahatlıkla dönüşebiliyor, köşe yazarları da birer kalemşör derekesine düşmekten kurtulamıyor. Allah korkusunun, kul(insan)dan utanmanın, hak-hukuk, helal-haram anlayışının zayıfladığı, gerilediği bir ülkede elbette toplumdaki bütün kesimler gibi, kurumlar da, sektörlerde kısacası her şey nasibini almaktadır.
Aradan yıllar geçmesine rağmen yazılısıyla, görüntülüsüyle ülkemizdeki basının halinde bir değişiklik, iyi yönde bir düzelme görülebiliyor mu?
Kararı size bırakıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder