“Bir Üniversitede
Rektör Seçimi”nin Hikayesi
…
Emekliliğime adım attığım gün, hiç
unutmadığım ve unutamayacağım, 31 Ağustos 1994 günüdür. Bugün dahil geçen her
gün beni daha da mutsuz etmeye başlamıştı. Durup dinlenmeden çalışmaya,
koşturup uğraşmaya alışmıştım. Muayenehane hekimliği beni tatmin etmiyor,
günümü doldurmuyordu. Sadece muayenehane durağan bir iş olarak içimi
karartıyor, bu nedenle hiçbir şeyden mutlu olamıyordum.
…
Hiç iyi olmadığım bir gün Yüksek
Öğretim Kurulu Genel Sekreteri Atilla Konaç beni telefonla aradı. Ondan YÖK
Denetleme Kurulu üyeliğine atandığım haberini aldım.
…
Kısa sürede, biraz da denetleme
kurulundaki arkadaşlarımın etkisi ile üniversitelerden birine rektör olarak
görevlendirilmeyi düşünmeye başlamıştım.
YÖK Yürütme Kurulu üyelerinden
Emekli Vali Durmuş Yalçın, Mersinli idi. Mersin Üniversitesi’nin gelişip
büyümesini çok istediğini, öğle yemeklerindeki birlikteliklerimizde
öğrenmiştim. Birkaç kez odasında konuyu etraflıca konuştum. O tarihlerde Mersin
Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanlığı görevini üstlenebilirdim. Ondan sonrası
için Allah kerimdi.
Bu düşüncelerle görevi sürdürürken bir
gün Prof. Gürüz, “Paşam, yarın öğleden sonra Malatya İnönü Üniversitesi’nden
iki arkadaş gelecek. Ben onlarla birlikte sizin odaya gelirim. Birlikte
görüşelim. Eğer kabul ederseniz bu üniversitenin rektörlüğü görevi için sizi
düşünüyoruz. Ben konuyu sayın Cumhurbaşkanı ile de görüştüm” dedi.
Malatya İnönü Üniversitesi’ni hiç
aklımdan geçirmemiş, hayal bile etmemiştim. Hayatım boyunca Malatya’ya, Gülhane
Askeri Tıp Akademisi Komutanı iken, sadece bir kez, üç gün süren bir rektörler
toplantısı için gitmiştim.
…
5 Haziran 1996 Çarşamba günü saat
15.00 sularında YÖK Başkanı ile daha önce hiç görmediğim ve tanımadığım iki öğretim
üyesi odama geldiler. Prof.Dr. Kemal Gürüz, Malatya’dan gelen iki öğretim üyesi
ile beni tanıştırdı. Malatya İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya
Bölümü’nden Prof.Dr. Ersin Karagözler ve aynı üniversitenin Tıp Fakültesi’nden
Doç.Dr. Fatih Hilmioğlu ile el sıkışarak tanışmış olduk.
Hep birlikte odamdaki yuvarlak
masanın çevresindeki sandalyelere oturduk. Getirttiğim çaylar içilirken ben
sadece konuşmaları dinlemeyi yeğledim. Zaten durum da bunu gerektiriyordu. İlk
dikkatimi çeken şey, her iki öğretim üyesinin aşırı gür saçlarının olmasıydı.
Hocalar çok heyecanlı, endişeli ve şikayetçi idiler. Daha çok Kemal Gürüz’e her
şeyi eksiksiz anlatmak, böylece görevlerini yapmak ve rahatlamak istiyorlardı.
Konuşmalardan birkaç ay önce bir grup öğretim üyesi ile birlikte Cumhurbaşkanı’na
gelip üniversitenin durumunu anlattıklarını, rektörün tutucu grupla birlikte
hareket ettiğini, üniversitenin amblemini değiştirdiklerini, rektörün yeni
amblemde rahle olmasını istediği, şu andaki bazı yöneticilerin, “Bize bilen
adam değil, bizden adam lazımdır. Artık kılıçlar çekilmiştir. İki gruptan biri
yok olacaktır,” dediklerini ve bütün uygulamaların anlattıkları şekilde
geliştiğini, üniversitenin tutucu düşünce sistemine tümüyle teslim aşamasında
olduğu anlatıldı.
Prof.Dr. Kemal Gürüz herhalde İnönü
Üniversitesi’ni çok iyi biliyordu. Konuşma ve davranışları bunu belli ediyordu.
Kişisel tahminime göre aldığı sayısız ihbar mektubu ile Malatya İnönü
Üniversitesi hakkında bıkma seviyesinde çok bilgilendirilmiş olmalıydı. Bir
fırsatta, “Siz aranızda konuşunuz. Sonucu sizden alırım Paşam” diyerek odadan
ayrılıp makamına gitti.
Ben zorunlu olarak bu hocalarımızla
sohbeti sürdürdüm. Konuşan daha çok Doçent Dr. Fatih Hilmioğlu idi. Bu öğretim
üyesinin daha heyecanlı olduğu her halinden görülüyordu. Anlatılanlar çok
tatsızdı. Denetleme Kurulu’na üniversitelerden gelen birçok ihbar mektubunu
okuma ve inceleme fırsatım olmuştu. İhbar ve şikayeti yapan kişiler kendilerini
haklı gösterebilmek için işin içine bilerek veya bilmeyerek biraz mübalağa
katabiliyorlardı. Bu hocaların da bu yolu kullanabileceklerini düşünmek aklıma
bile gelmiyordu. Üniversite içeriden ve dışarıdan kuşatılmış görünüyordu.
Üniversiteler bilgi ve kültürün
kaynağı olan değerli kurumlardır. Bilgiyi ve aklı geri planda tutup, dogmalara
saplanmış düşüncelerin üniversitede ön plana çıkmaması gerekirdi. Karar verdim.
Malatya’ya gidecektim. İnşallah bu iki öğretim üyesi tarafından anlatılanlarda
biraz mübalağa payı vardı.
Ersin Karagözler ve Fatih Hilmioğlu
hocalarla birlikte YÖK’ten çıkıp Merkez Orduevi’ne akşam yemeğine gittik.
Yemekte gene hep İnönü Üniversitesi konuşuldu. Rektör seçimlerinde eğer biraz
çalışılırsa atanabilmek için yeterli oyun alınabileceği, kendilerinin ve
arkadaşlarının ellerinden geleni fazlası ile yapacakları söyleniyordu. Bu
öğretim üyelerine inanmıştım. Rektör seçimleri için çok bilgi sahibi ve
deneyimli idiler. Adam adama markaj yapacakları anlaşılıyordu. Oy verecek
öğretim üyelerinin listesi üzerinde ne kadar oy alınabileceği hesabında uzmanlaşmışlardı.
Yaklaşık olarak alabileceğim oyu devamlı olarak tekrarlıyorlardı.
Yemekten sonra Ersin Karagözler ve
Fatih Hilmioğlu hocaları Malatya’ya uğurladım. Onlardan gelecek habere göre
Malatya’ya gidecek ve bir haftalık seçim çalışmasını birlikte yapacaktık.
14 Kasım 1995’te üniversiteyi
denetlemek üzere Mersin’de bulunduğum sırada Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den
iki gün sonrası için bir davet aldım.
…
Kapıdaki memur, “Paşam buyurunuz.
Görüşme süreniz on dakikadır” dedi.
Odadan içeri girdim. Cumhurbaşkanını
selamladım. Ayaktaydı.
“Hoş geldin Şarlak Paşa. Nasılsın?
Sizin gayretleriniz ve yaptığınız hizmetler hiç unutulamaz. Ne yapıyorsun, gel
şöyle otur. Ne yaptığını, nasıl olduğunu merak ettiğim için seninle görüşmek
istedim. Ne içelim? Hadi bize çay getirin” dedi.
…
Bu arada çaylar da geldi. Birkaç
yudum içtikten sonra, “Yüksek malumları, 11 aydır zat-ı alinizin de bilgileri
dahilinde, Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu’nda çalışıyorum.
…
Eğer tensipleriniz olursa, büyük
gayret göstererek, Yüksek Öğretim Kurulu’nda daha aktif bir göreve gelmeyi
isterim” dedim.
Ben sözlerimi bitirdiğimde
Cumhurbaşkanımız eline aldığı not kağıdına bazı şeyler yazdı.
…
“Sayın Cumhurbaşkanım, yüksek
müsaadelerinizle” derken, Cumhurbaşkanı da, “Değerlendireceğiz Şarlak Paşam.
Hadi güle güle” dediler ve beni çağırmaları ve beni dinlemeleri nedeni ile
tekrar teşekkürlerimi arz ederek kapıya doğru yöneldim.
…
Malatya Erhaç Havaalanı’nda
üniversiteden bir grup öğretim üyesi beni sevgi ile karşıladı. Onlarla
havaalanı salonunda kısa bir süre sohbet ettikten sonra orduevine hareket
ettim. İkinci Ordu Kurmay Başkanı Tümgeneral Oltan Evren’e telefon etmiş ve
Malatya’ya geleceğim günü bildirip yardımlarını dilemiştim. Sağ olsun Oltan
Paşa orduevinde odamı ayırtmış ve bana Malatya’da bulunacağım süre için sivil
plakalı bir araç temin etmişti.
Orduevinden üniversiteye giderken
heyecanlı idim. Rektörü olmak istediğim üniversiteye yaklaştıkça heyecanım daha
da arttı. Üniversite kampüsü Malatya-Elazığ yolu üzerinde Elazığ’a gidişte sağ
tarafta ve şehre on kilometre uzakta idi. Üniversite girişinde büyükçe bir
taşın üzerine ‘T.C. İnönü Üniversitesi’ yazılmıştı. Yanımda Fatih ve Ersin
Hocalar vardı. Birlikte üniversiteye giriş yaptık ve iki öğretim üyesinin
kılavuzluğunda önce rektörlüğe gidip Rektör Prof.Dr. Mehmet Yücesoy’la görüşmek
istedim. İki arkadaşım dışarıda beklerken Rektör Bey’in odasına girdim.
Prof.Dr. Mehmet Yücesoy güler yüzlü,
iddiasız görünümde, kısa boylu birisi idi. Beni pek kibarca karşıladı. Bir
ikramda bulunabilmek için isteğimi terbiyeli bir şekilde sordu. Çaylarımızı
içerken de bana seçim için başarı dileklerini söyledi. Anladığım kadarı ile
Rektör Bey seçim için iddiasını yitirmişti veya kendisine çok güveniyordu. Dört
yıllık rektörlük döneminde gericilerle birlikte hareket ettiği söyleniyordu.
İkinci Ordu Komutanlığı’ndaki değerli komutanlarla görüşmelerimizde Rektör
Bey’in eşinin başının açık olduğu, benim sözünü ettiğim gibi bir insan olmadığı
kanaatleri söylenmişti. Ordu Komutanı ve kurmay başkanı paşalar Rektör Bey’i
seviyorlardı.
…
Rektör ziyaretinden sonra, Prof.Dr.
Ersin Karagözler ve Doç.Dr. Fatih Hilmioğlu’nun yaptıkları plana göre,
üniversitede oy verme hakkına sahip öğretim üyelerini ziyaret etmeye başladık.
Gittiğimiz hemen her yerde öğretim üyeleri ile tanıştıktan sonra Ankara’da
bastırdığım broşürlerden birini, okunması ricamız ile, seçmen konumundaki
öğretim üyesine veriyor ve duruma göre kısa veya uzun bir süre sohbet
ediyorduk.
Ziyaretimizin sonunda Doç.Dr. Fatih
Hilmioğlu ve Prof.Dr. Ersin Karagözler ceplerinden çıkardıkları listelerini
kendi geliştirdikleri teknikle işaretliyorlardı. Listede o tarihte İnönü
Üniversite’sinde görev yapan ve seçimlerde oy verecek olan 26 profesör, 29
doçent ve 153 yardımcı doçentin isimleri yazılı idi.
Listedeki öğretim üyeleriyle ilgili
bazı bilgileri de not etmiştim. Arkadaşlarımdan aldığım bilgilerin ışığı
altında hangi hocanın dinci, hangisinin solcu ve kimlerin de aşırı milliyetçi
olduğunu kolayca gösterecek biçimde işaretlemiştim.
Üniversitedeki seçim
ziyaretlerimizde önce bize oy verebileceklerle görüşmüştük. Üçüncü veya
dördüncü gün sonunda bizden olan öğretim üyesi ziyaretimiz tamamlanmıştı.
Sonraki günlerde kesin olarak oy alamayacağımız öğretim üyelerine de gittim. Bu
hocalar içinde çok değişik tipler vardı. Erzurum’daki Mehmet Kırkıncı Hoca’nın
müridi olduğu söylenen ve İnönü Üniversitesi’nde profesör olarak görev yapan,
amaca uygun çalışabilmek için hiç evlenmeyen Ş.D.’yi, ülküdaşları ile
karşılaştığında kafa tokuşturarak selamlaşan profesör N.A.’yı, yolda yürürken
devamlı olarak dudakları okuduğu dualar yüzünden kıpır kıpır olan, insanların
yüzüne bakmayan, hep yere bakarak yürüyen, ailesinin bütün bayan üyeleri türban
ve tesettür kıyafetli Matematik Profesörü F.B.’yi ziyaret ettiğimde yirmi
birinci asra çok yaklaştığımız günlerde Cumhuriyetimizin en büyük projesi ve
gurur kaynağı üniversitelerimizde ne kadar Atatürk devrimleri ile barışık
olmayan insan olduğunu, bunların Cumhuriyetimizin okullarında nasıl
yetiştirildiğini düşünerek şaşkınlığa uğramıştım.
…
Basma, tütün ve demiryolu
fabrikaları, çevredeki barajlar, Turgut Özal Tıp Merkezi, 1975 yılında kurulan
üniversite gibi büyük eserler pek az vilayette bulunabilen önemli
ayrıcalıklardı. Bütün bunlara karşın bir zamanlar Cumhuriyet Halk Partisi’nin
ve İsmet İnönü’nün kalesi durumundaki Malatya, gittikçe artan bir ağırlıkla sağ
ve Cumhuriyet’in temel niteliklerine karşı olmaları nedeniyle Anayasa
Mahkemesi’nce kapatılan dinci ve gerici partilerin kalesi durumuna gelmişti.
…
İnönü Üniversitesi’nde öğretim
üyelerinden en çok oyu alan (78 oy) fakat Yüksek Öğretim Kurulu seçiminde
Cumhurbaşkanı’na sunulacak üç aday arasına giremeyen, üniversitedeki tutucu
grubun yaptığı şura toplantısında rektör adayı olarak seçilen, rektör adayı
seçiminde kendisine, şuraya katılanların oylarının kesin olarak verileceği
yeminle garanti edilen Prof.Dr. Mustafa Paç’ın seçim bildirgesi şöyleydi:
…
Seçimlerden önce pek çok arkadaşı
kendisine oy vereceğine söz ve garanti vermişti. Aldığı üç oydan biri kendisine
aitti. Diğer iki oya en az otuz kişi sahip çıkıyordu. Nasıl ki ‘içki masasında
verilen sözler ve vaatler ciddiye alınmaz’ diye bir genel kural varsa,
üniversitelerdeki rektör seçimlerinde verilen sözler de kesin olarak ciddiye
alınamazdı. Osman Kazancı Hoca’nın aldığı üç oy bunun kanıtı idi.
25 Haziran 1996 Salı günü, günlerdir
heyecanla beklediğimiz, üniversitelerce saptanacak altı rektör adayı için İnönü
Üniversitesi’nde seçim yapıldı.
…
Tasnif kurulu rektör adayı seçim
sonuçlarını salonda bulunan herkese, oyların sayımı sonunda ilan etti.
Seçimlerde Prof.Dr. Mustafa Paç 78, Ben 69, Prof.Dr. Eyüp Aktepe 21, halen
rektör olan Prof.Dr. Mehmet Yücesoy 15, Prof.Dr. Gürsel Ortağ 11, Prof.Dr.
Osman Kazancı 3, Prof.Dr. Kemal Kartal 1 oy almış ve bir oy da boş çıkmıştı.
Seçim sonuçları YÖK’e bildirilecekti.
YÖK Genel Kurulu altı adaydan her üniversite için üç aday seçecek ve
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de üç adaydan birini rektör olarak atayacaktı.
…
Üniversitedeki seçimden bir gün
sonra Ankara’ya döndüm. Seçimde aldığım sonuç pek kötü sayılmazdı. Gene de
aklım ve gönlüm tutucu grubun adayından daha az oy alabildiğim için beni mutlu
etmemişti. Ama gerçek de bu idi. İnönü Üniversitesi’nde çağdaş ve cumhuriyetten
yana insanları ürküten bir tablo olmasa idi beni üniversitelerine rektör olmam
için davet etmezlerdi.
Yüksek Öğretim Kurulu’ndaki görevime
hemen döndüm. Yürütme ve Denetleme Kurulu’ndaki dostlarım hararetle beni
seçimde aldığım sonuç nedeniyle kutluyorlardı. Onlara daha sonucun tam olarak
alınmadığını, YÖK ve Cumhurbaşkanı’nca yapılacak seçimlerde de başarılı sonuç
alınması gerektiğini hatırlatıyordum.
Malatya’dan da bu arada devamlı
olarak haberler almaya başlamıştım. Üniversitedeki rektör adayları seçiminde
istedikleri ismin, yani Prof.Dr. Mustafa Paç’ın 79 oyla birinci sırayı alması
Malatya’da bilinen gücü cesaretlendirmiş ve umutlandırmıştı. Adayları en yüksek
oyu aldığına göre üniversiteye rektör olarak atanmalıydı. Bu amaçla
çalışmalarını daha da genişletip hızlandırdılar. Nihai atamayı yapacak olan
Cumhurbaşkanı’na bir heyet gönderilmesine acele karar verilmiş. Belediye
Başkanı Münir Erkal, Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mücahit Fındıklı, Tabip
Odası Başkanı Op.Dr. Nihat Kavukçuoğlu, Muhtarlar Derneği Başkanı, Esnaf Kredi
ve Kefalet Kooperatifi Başkanı Ahmet Acet, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in
huzuruna çıkmış.
“Biz Malatya’da Üniversitemize
rektör olarak seçimlerde en çok oyu alan Prof. Mustafa Paç’ı istiyoruz. Sizin
bu konuda desteğinize ihtiyacımız var. Bu desteği bizden esirgemeyiniz”
demişler.
Yılların kurt politikacısı
Demirel’in, “Konu bize geldiğinde bakarız, siz merak etmeyin” şeklindeki cevabı
ise heyette bulunanların yüreğine su serpmiş. Bu yüzden heyette bulunanlar daha
Köşk’ün dış kapısından dışarı çıkmadan bahçede cep telefonları ile Malatya’da
merakla bekleyen arkadaşlarına, ‘Görev başarı ile tamamlandı.
Cumhurbaşkanımızdan söz aldık. Rektör işi tamam’ haberleri ulaştırılmıştı.
YÖK Genel Kurulu 11 temmuz 1996
Perşembe günü toplanarak seçim yapılan üniversitelere atanmasını istediği
sıralı üç adayın seçimlerini gerçekleştirdi. Alınan karalar aynı gün YÖK
Başkanı Prof.Dr. Kemal Gürüz tarafından Cumhurbaşkanı’na bizzat sunuldu.
YÖK Genel Kurulu’nda İnönü
Üniversitesi ve rektör oylamasında 79 oy alan Prof.Dr. Mustafa Paç’a 4 oy,
ikinci sırada bulunan Prof.Dr. Ömer Şarlak’a 23 oy, 21 oy alan Prof.Dr. Eyüp
Aktepe’ye 16 oy, 15 oy alan eski rektör Prof.Dr. Mehmet Yücesoy’a 15 oy, 11 oy
alan Prof.Dr. Gürsel Ortuğ’a 6 oy, 3 oy alan Prof.Dr. Osman Kazancı’ya 5 oy
verilmişti.
YÖK Genel Kurulu seçimleri sonucunda
listede birinci sırada ben, ikinci sırada Prof.Dr. Eyüp Aktepe, üçüncü sırada
Prof.Dr. Mehmet Yücesoy olarak Cumhurbaşkanımıza, üç adaydan birinin seçimi
için sunulmuştu.
12 Temmuz 1996 günü Cumhurbaşkanlığı
seçimini süratle yaparak YÖK’e atama kararnamelerini ulaştırdı. 16 Temmuz 1996
ve 13029 sayılı yazı YÖK’ten İnönü Üniversitesi’ne ulaştırıldı.
“2547 Sayılı Yükseköğretim
Kanunu’nun 13. maddesi gereğince Kurulumuzca seçilen adaylar arasından
Cumhurbaşkanımızca üniversiteniz rektörlüğüne Prof.Dr. Ömer Şarlak’ın
atandığına dair karar örneği ilişikte gönderilmektedir.
…
Prof.Dr. Kemal Gürüz, Başkan”
…
Büyük problemleri olan ve gerici
üniversiteler arasında üst sıralarda yer alan bir üniversiteye rektör olarak
atanmıştım. Üniversiteyi bu sıfatından arındıracak ve Atatürk ilkelerinin,
çağdaşlığın, yurtseverliğin gönderinde bayrak gibi dalgalandığı bir üniversite
için çaba gösterecek, var gücümle çalışacaktım.
…
* Kışladan Kampüse, Gülhane Askeri
Tıp Akademisi Komutanı ve İnönü Üniversitesi Rektörü’nün Anıları, Prof.Dr.
Emekli Tümgeneral Ömer Şarlak, Alfa Yayınları, İstanbul, 4. baskı, 2004, sh. 380-398.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder