“Dost, dost için çiğ tavuk yer”, sen de bu yazıyı
oku.
Bilesin ki “yakın dost, hayırsız hısım-akrabadan
yeğdir”.
Yine bil ki “bin dost az, bir düşman ise çoktur.”
“Akıllı düşman da, akılsız dosttan yeğdir”.
Fert-toplum-ümmet olarak bugüne kadar “dost dost
diye nicesine sarıldık”.
İçimizden dost yüzlü, dost gülücüklü olanların
uyarılarına rağmen.
“Domuz derisinden post, Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Rusya, Çin, İsrail...den dost
olmaz” dediler.
Dinlemedik, kulak asmadık.
Çünkü iki asırdır kendimize ve gerçek dostlarımıza
olan güvencimiz, inancımız sarsılmıştı.
Dostu düşmanı ayıracak ölçüyü yitirmiştik.
Dost(Mevla)’umuz bizi uyarmıştı, öğütlemişti
halbuki.
[Küfredenler, zalimler birbirlerinin dostudur /
Hepsinin dostu şeytan(tağut)’dır / Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin
dostudur. Kim onları dost tutarsa, o da onlardandır.] (Kur’an 8;73 / 2;257 /
5;51)
“Allah’ım sen bizi böylesi dostlara karşı koru,
düşmanlarımızla biz başa çıkabiliriz” dememiz gerekirken...
Bilemedik öyle dostların düşman başına olduğunu.
Dost bildiklerimiz varken düşmana gerek yoktu
aslında.
Bu dost görünüşlü düşman kalplilerden dolayı dosta
düşmana karşı yüzümüz hep yere baktı.
Dost, dostane bir şekilde “güvenme dostuna, saman
doldurur postuna” diyerek acı söyledi.
Kara günde belli olan dostları iyi günümüzde dost
zannettik.
Kusursuz dost aradık, dostsuz kaldık.
Eski dost düşman olmazdı, anlamadık.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” türküleri
çığırdık.
Dostlar alışverişte görsün diye alışverişe çıktığımızda;
“Dostluk başka, alışveriş başka” diyenleri dost
edindiğimizi anladık.
Sonunda dostumuzu gücendirip, düşmanımızı
sevindirdik, güldürdük.
Yine anladık ki “sensiz dünya malını neyleyim
dostum” diyenleri bırakıp;
“Aç ile dost olma”ya kalkmışız.
“Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül bir dost
ister kahve bahane” iken;
Bir dostun kırk yılda kazanıldığını hemencecik
unutuverdik.
Baş olmaktan vazgeçtiğimizde dost yine yüzümüze
baktı, fakat ayaklar altında sürünmeye başladığımızda ise düşman baktı ayağımıza.
Dost bildiklerimize açtık sırrımızı, o da söyledi
dostuna.
Kadim, sıkı dostlukların çokça olduğu devirlerde de
“düşenin dostu olmaz” mıydı acep?
O zamanlar “düşmanın attığı taş değil, dostun attığı
gül incitirdi” bizi.
"Dosta meclis uzak değil" idi.
"Dosta meclis uzak değil" idi.
Dost meclisinde Allah’ı dost bilenlerle hep birlikte
“Gerçek Dost”a doğru yönelirdi kalplerimiz.
Kulak verilirdi Dost’un sözlerine.
[Dost(Veli) istersen Allah yeter / Sizin asıl
dostunuz Allah, Resulü-Resulleri ve namaz kılıp zekat veren mü’minlerdir, galip
gelecek olanlar da onlardır.] (Kur’an 4;45 / 5;55,56)
Amenna ve saddakna ya er’Refik-ül-a’la (İnandık ve
tasdik ettik ey Yüce Dost).
Ve...
Bir dost buldum, gün akşam olmadan.
O’nu dost bilip, O’ndan başka dost tutmayan.
Dedi ki bana.
Dostum, dostun dosta faydasının olmayacağı o “zorlu
gün”e hazırlıklı ol.
Dedim ki ona.
Dostlukla kal,
dostça kal CAN DOSTUM.
Selamun aleykum
YanıtlaSilDost acı söyler bazende gördüğünü söyler
Eyvallah hocam kılevyene sağlık