10 Ekim 2013 Perşembe

OKU EY DOST! BU YAZIDA SEN VARSIN

“Dost, dost için çiğ tavuk yer”, sen de bu yazıyı oku.
Bilesin ki “yakın dost, hayırsız hısım-akrabadan yeğdir”.
Yine bil ki “bin dost az, bir düşman ise çoktur.”
“Akıllı düşman da, akılsız dosttan yeğdir”.
Fert-toplum-ümmet olarak bugüne kadar “dost dost diye nicesine sarıldık”.
İçimizden dost yüzlü, dost gülücüklü olanların uyarılarına rağmen.
“Domuz derisinden post, Fransa, Almanya, İngiltere, ABD, Rusya, Çin, İsrail...den dost olmaz” dediler.
Dinlemedik, kulak asmadık.
Çünkü iki asırdır kendimize ve gerçek dostlarımıza olan güvencimiz, inancımız sarsılmıştı.
Dostu düşmanı ayıracak ölçüyü yitirmiştik.
Dost(Mevla)’umuz bizi uyarmıştı, öğütlemişti halbuki.
[Küfredenler, zalimler birbirlerinin dostudur / Hepsinin dostu şeytan(tağut)’dır / Yahudiler ve Hıristiyanlar birbirlerinin dostudur. Kim onları dost tutarsa, o da onlardandır.] (Kur’an 8;73 / 2;257 / 5;51)
“Allah’ım sen bizi böylesi dostlara karşı koru, düşmanlarımızla biz başa çıkabiliriz” dememiz gerekirken...
Bilemedik öyle dostların düşman başına olduğunu.
Dost bildiklerimiz varken düşmana gerek yoktu aslında.
Bu dost görünüşlü düşman kalplilerden dolayı dosta düşmana karşı yüzümüz hep yere baktı.
Dost, dostane bir şekilde “güvenme dostuna, saman doldurur postuna” diyerek acı söyledi.
Kara günde belli olan dostları iyi günümüzde dost zannettik.
Kusursuz dost aradık, dostsuz kaldık.
Eski dost düşman olmazdı, anlamadık.
“Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” türküleri çığırdık.
Dostlar alışverişte görsün diye alışverişe çıktığımızda;
“Dostluk başka, alışveriş başka” diyenleri dost edindiğimizi anladık.
Sonunda dostumuzu gücendirip, düşmanımızı sevindirdik, güldürdük.
Yine anladık ki “sensiz dünya malını neyleyim dostum” diyenleri bırakıp;
“Aç ile dost olma”ya kalkmışız.
“Gönül ne kahve ister, ne kahvehane; gönül bir dost ister kahve bahane” iken;
Bir dostun kırk yılda kazanıldığını hemencecik unutuverdik.
Baş olmaktan vazgeçtiğimizde dost yine yüzümüze baktı, fakat ayaklar altında sürünmeye başladığımızda ise düşman baktı ayağımıza.
Dost bildiklerimize açtık sırrımızı, o da söyledi dostuna.
Kadim, sıkı dostlukların çokça olduğu devirlerde de “düşenin dostu olmaz” mıydı acep?
O zamanlar “düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül incitirdi” bizi.
"Dosta meclis uzak değil" idi.
Dost meclisinde Allah’ı dost bilenlerle hep birlikte “Gerçek Dost”a doğru yönelirdi kalplerimiz.
Kulak verilirdi Dost’un sözlerine.
[Dost(Veli) istersen Allah yeter / Sizin asıl dostunuz Allah, Resulü-Resulleri ve namaz kılıp zekat veren mü’minlerdir, galip gelecek olanlar da onlardır.] (Kur’an 4;45 / 5;55,56)
Amenna ve saddakna ya er’Refik-ül-a’la (İnandık ve tasdik ettik ey Yüce Dost).
Ve...
Bir dost buldum, gün akşam olmadan.
O’nu dost bilip, O’ndan başka dost tutmayan.
Dedi ki bana.
Dostum, dostun dosta faydasının olmayacağı o “zorlu gün”e hazırlıklı ol.
Dedim ki ona.
Dostlukla kal, dostça kal CAN DOSTUM. 

1 yorum:

  1. Selamun aleykum

    Dost acı söyler bazende gördüğünü söyler

    Eyvallah hocam kılevyene sağlık

    YanıtlaSil