ÖZGÜR
DÜŞÜNCELER
I.
Kanaralaşmak, Hadımlaşma ve Özümse(n)me
Uluslar arası ve ulusal olsun, bir sistemin/rejimin/devletin
içine girmek, dahil olmak denilince aklıma nedense üç örnek, üç kelime gelir.
İlki; kanaralaşmak
olup kısaca “amacının/görevinin aksi yönde hareket etmek” olarak
tanımlanabilir. Anadolu’da “sürüyü korumakla görevli köpeklerin sürüye musallat
olup zarar vermeleri, bir nevi sürüyü kurtlara karşı korumaları gerekirken
kurtlaşmaları” şeklinde deyim olarak kullanılır. Aynı şekilde devleti/toplumu
korumakla/yönetmekle yükümlü siyasetçi/bürokrat zevatın, bu amaç ve
görevlerinin aksine zaman içinde kanaralaşıp devlete/topluma zarar vermeye
başlayıp kurtlaşmalarıdır. O durumda yapılması gerekeni kanaralaşmış köpeklere
yapılan uygulamayı okuyup bir zahmet siz öğreniverin lütfen.*
*http://sivaspostasi.com.tr/kose-yazilari/kanaralasmak-761.html
İkincisi; hadımlaşma
olup erkeğin erkeklik gücünün/iktidarının elinden alınması demektir. “Terimin
aslı, Arapça “hizmet etmek” anlamındaki hıdme masdarının ism-i fâili olan hâdimdir (“hizmetkâr”; çoğulu hadem, huddâm). Kelime zamanla Türkçe’de hadım şeklini almış ve saray
hizmetkârlarının çoğunun, özellikle harem kısmında çalışanların tamamının
erkekliği giderilmiş kişiler olmasından dolayı “iğdiş” anlamını kazanmıştır.”* Bizans, Sasani, Arap ve Osmanlı’larda
sultanın/padişahın sahip olduğu kadınların bulunduğu saray bölümüne harem
denilirdi. Burayı koruyan ve vazifeli olanlar da hadımlaştırılmış erkekler idi.
Bu şekilde padişahtan başka bir erkeğin hareme yaklaşması önlenirdi. Genellikle
sistem/devlet de haremine/mahremine almak istediği kişileri düşünsel açıdan
hadımlaştırmadan almaz, almak istemez. Bu böyle biline ve üzerinde düşünüle.
*
Üçüncüsü ise; özümseme/özümsenme
olup sistemi tabir-i caizse, bir sindirim sistemine benzetirsek, sindirim
sistemine giren her gıda başlangıçta asli hüviyetinde iken, ağızda, midede,
ince ve kalın bağırsaklarda ve son kısımdaki hali türlü türlüdür. Sistem içinde
kaldığı süre içerisinde, gıdanın şekli ve muhtevası değişim/başkalaşım geçirir.
Eğer gıda sisteme uygun değilse, ağız safhasında ya parçalanamaz ya parçalanmaya
çalışılsa da yutulamaz tükürülüp çıkarılır, ya da yutulmuş olsa bile yemek
borusuna takılır (yabancı cisim) veya yutulmuş olsa bile istifra edilir, kusulur.
Mideye inip asidik etkiye maruz kalıp geçtikten sonra ise yapacak bir şey
yoktur. Hele ince bağırsaklara varıp da sistem gıdayı (sizi) özümsemiş, siz de
sistem tarafından özümsenmiş ve kana karışılmış, kanka olunmuştur. Aslolan ideal,
ideoloji, inanç sahiplerinin beğenmedikleri, benimsemedikleri sisteme
girmemeleri veya bir şekilde girseler bile parçalanmadan ya da en azından
sindirilmeden çıkabilmeleri/çıkartılmalarıdır. Bu konuda da sizlere kıssadan
hisse bir mesel/masal/hikaye anlatmamı isterseniz buyurun okuyun.
“Vaktiyle bir
padişahın çok değer verdiği, zaman zaman gidip hal hatır sorduğu, devlet işleri
ile ilgili danışmalarda bulunduğu bir hocası varmış. Fakat padişahın bir
özelliği de birlikte çalıştığı ve devlet hizmetine aldığı kişileri bir süre
sonra çeşitli bahanelerle görevden azletmesi imiş. Günlerden bir gün, padişah
yine hem ziyaretinde bulunmak hem de ilminden, basiret ve ferasetinden istifade
etmek için hocasının yanına uğramış. Hoş beşten sonra bir ara hocasına demiş
ki; “Hocam, sizin görüşleriniz benim için değerli. Sizi böyle ara sıra değil de
hep yanımıza, devlet hizmetine alsak da her an yanımızda olup bize yol
gösterseniz”. Bunun üzerine alim zat demiş ki; “Bu teklifinizden ziyadesiyle
memnun oldum. Fakat kabul edemem. Şu önünüzdeki meyve tabağındakiler renk,
koku, tat yönünden sizi cezbediyor. Fakat siz onu içinize aldığınızda
uzun bir yol katedip def-i hacet ile çıkardığınızda bir daha onu görmek bile
istemiyorsunuz değil mi? Dilerseniz, biz yine böyle kalalım, olmaz mı?” demiş.”
http://arifkaya06.blogspot.com/2013/07/sozun-kar-etmedigi-yerde.html
19.04.2022
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder