Beş
yıl önce gitmiştim 3. Oğlum Furkan’la Marmaray ve Metro’yu kullanarak İTÜ’nin
Ayazağa’daki yerleşkesine. O yılki sınavda kazandığı Kimya Metalürji Fakültesi
ve Metalürji ve Malzeme Mühendisliği Bölüm binasını görmek ve gezmek için.
Pandemi zamanlarıydı, ilk bir iki yılı da uzaktan eğitimle geçti, bir yıl da
bir iki ders nedeniyle uzadı ve sonunda Furkan dün yani 12.07.2025 tarihi
itibariyle mezun oldu, sembolik diplomasını aldı.
Dün
de ikinci kez Furkan, ben, eşim ve annemle mezuniyet töreni programına katılmak
için aynı şekilde gittik. Tören sırasında ilk oğlum Hüseyin de iştirak etti.
İTÜ stadyumunda gerçekleşen tören rektörün konuşması ile başladı. O konuşurken mezunların
büyük çoğunluğu rektöre sırtını döndü ve ıslıklarla, alkışlarla sözlerinin
duyulmaması için sabote etmeye çalıştılar ama rektör sakin ve sabırlı şekilde
konuşmasını sürdürdü ve tamamladı. Elbette öğrencilerin ve aile akrabalarının
rektörü, rektör üzerinden neyi protesto etmek istiyorlarsa onu protesto etme
hakları vardır. Tören boyunca da zaman zaman sloganlarla (Mustafa Kemal’in
askerleriyiz gibi) sesli ve döviz & pankart gibi yazılı şeylerle duygu ve
düşüncelerini özgürce ifade etme hakları vardır, elbette bir başkasına müdahale
etmeyip engellemeden ve de şiddete taşkınlığa yönelmemeleri koşuluyla.
Allah’tan tören herhangi bir vukuat çıkmadan sakin ve olgun bir havada sürdü ve
sonlandı. En son davetliler, seyirciler gecenin ilerleyen saatlerinde stadyumu
terk ederken DJ sahnedeki yerini almış, şarkılar ve ses, ışık, havai fişek
gösterileri devam ediyordu.
Bir
iki gözlemimi ve kanaatimi aktarmak istiyorum. Rektörün konuşması sırasında baş
örtülü öğrencilerin sırtını dönmesini yadırgadığımı söylemek zorundayım. AKP
öncesinde baş örtülü öğrencilere üniversitelerde reva görülen kötü ve çirkin muamele
hala hafızalarda tazedir ve bana göre unutulacak, unutturulacak gibi değildir. Bu
zulmü yapanlar ve seyirci kalanlar hatta herkes biz bile unutsa(k), baş örtülü
kızların, kadınların asla unutmamaları gerekir. Bugün bu sorun yaşanmıyor ve
özgürce, herhangi bir baskıya uğramadan üniversitelerde okuyabiliyorlarsa bu
AKP devri iktidarında olmuştur. AKP’yi eleştiririz gerektiğinde ama hakkını da
teslim ederiz.
Gelelim
döviz ve pankartlara. Muhalif medyanın öne çıkarttığı rektör için “AKP’nin
kuklası, dış kapının mandalı” ifadesine ( ha bu arada Rektör beyin ismi Hasan
Mandal). (1) Evet özellikle 15 Temmuz
sonrası rektör seçimleri tamamen kalktı ve rektörler tamamen cumhurbaşkanı
KHK’si ile atanmaya başlandı. Öncesinde iyi kötü bir seçim vardı, akademik
personel tarafından en çok oyu alan 6 adaydan 3’ünü YÖK eliyor, 3’ünü
Cumhurbaşkanı’na arz ediyor, o da üçünden birini atıyordu. 15 Temmuz sonrası
üniversitelerin bu hakkı da iptal edilmiş oldu. Her ne kadar eski sistemde de
bazı sorunlar var idi ise de bu son uygulama rektörü tamamen atanmış yüksek
bürokrat konumuna indirgedi, az buçuk olan üniversite özerkliğini tamamen yerle
yeksan etti. Aslında 2002’de YÖK’ü yok etmek ve kaldırmak için hazırlık yapıp
harekete geçen bir iktidar, iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra YÖK’ü yok etme
yerine kontrolü altına aldı ve 15 Temmuz vesilesi (bahanesi) ile de
hakimiyetini tam anlamıyla pekiştirdi. Bu konuda AKP iktidarının ilk yıllarında
taslak çalışmaları yapan bir meslektaşımız bile “YÖK - Kırmızı Çizgi” diye bu
çalışmanın anılarını, öyküsünü yazıp belgelerini kitaplaştırdıktan yıllar sonra
kendisine “abi, YÖK’ün hala kırmızı çizgi olduğuna inanıyor musunuz?” dediğimde
“hayır, artık yeşil çizgi” diye cevap vermişti. (2)
Hani
demin tören sırasında bir kısım mezun ve seyircilerin “Mustafa Kemal’in
askerleriyiz” diye tezahürat yaptığını söylemiştim ya. Üniversite özerkliği ya
da özgürlüğü “askerleriyiz” dedikleri Mustafa Kemal Atatürk (MKA) devri
iktidarında ve sonrası dahil bugüne kadar da olmadı. Kanaatime göre olamaz da.
Zira üniversiteyi bütün binaları, donanımı ile kuran devlet, akademik ve idari
personeli istihdam edip maaşlarını ve özlük haklarını veren devlet, yani patron
ve iş veren devlet iken özerklik ve özgürlük bir hayalden, bir seraptan başka
bir şey değildir. O mezunların yarın iş bulma ve eğer üniversite akademik
kadrosuna geçerlerse hallerini görmek isterdim doğrusu, aslında biliyorum görüyorum
da lafın gelişi söyledim. Bu mezunların ve yakınları olan olmayan seyircilerin
bir kısmının attığı sloganın benzerini (mesela Recep Tayip Erdoğan’ın
askerleriyiz gibi) Allah’tan o törende başkaları atmadı da ortalık karışmadı,
kaos çıkmadı.
O
törendeki mezunların bir kısmı hazır fırsat yakalamışken duygu ve düşüncelerini
özgürce dile getirdiler fakat aynı mezunların bir kısmı diğer bir kısım
arkadaşlarının ayetli pankartına bile tahammül etmedi, edemedi, görülmesini
engellemek için bariyer kurdu. (3) Fikir ifade özgürlüğünü yalnız kendileri
için isterken, başkalarına en ufak bir müsamaha bile göstermediler. Seveyim ben
böyle bir fikir ifade özgürlüğünü, aslında içine tüküreyim.
Mezunların
bazıları diploma aldıktan sonra stadyumda selamlama yürüyüşü yaparken bazı
pankartlar dikkatimi çekti. “Türkiye’li değilim Türk mimarıyım, Türk
mühendisiyim, gibi”. Bu arkadaşlar bu ülkede yalnız Türk’lerin yaşamadığını,
Kürt ve diğer etnik aidiyet sahibi insanların da yaşadığını eninde sonunda
anlamak ve kabul etmek zorunda kalacaklar. Bu kafada giderlerse yakında
“Türkiye’liyim ve Kürt mimarım, Kürt mühendisim, gibi” gibi pankartlarla
karşılaşırlarsa şaşırmamalılar. Zira etnik ayrımcılığın sonu budur.
Sunucunun
252 yıllık bir mazisi olan ve amblemi arı olan İTÜ’ni kovana benzetmesi hoş
idi. Son olarak bir tespitimi daha aktarıp izlenimlerimi bitireyim. Hadi törene
katılan davetliler, seyirciler neyse de özellikle yeni mezunların bayan
olanlarının yani sunucunun tabiriyle dişi arıların giyim kuşamları, kılık
kıyafetleri o kadar aşırı dekolte ve dikkat çekiciydi ki, ancak yatak odasına
uygun düşebilecek şekilde idi. Öyle üç beş kişi değil yaygın bir vaziyet söz
konusu idi ve oğlumun mezuniyeti olmasa böyle bir görüntüye asla tahammül
etmez, katılmazdım. Böyle bir ortamda dindar bir erkek olarak gözümü haramdan
nasıl sakınmam gerektiğini varın siz tahayyül edin. Ne yana dönseniz gözünüz
kanıyor ve günaha giriyorsunuz. Mezuniyet törenlerine artık bir çeki düzen
verilmesi ve bir standart kıyafet giyilme zorunluğu olması kanaatindeyim. Sakın
bana kılık kıyafet özgürlüğünden dem vurmayın, onların özgürlüğü derken benim
günaha girmeme özgürlüğüm ne olacak, ben bu nahoş, yatak odasıvari görüntülere
katlanmak zorunda mıyım?
Yazımın
sonunda 2024-2025 İTÜ Mezunlarının hepsine bundan sonraki hayatlarında başarı,
mutluluk ve huzur diliyorum.
13.07.2025
/ Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya
1.
https://www.youtube.com/watch?v=cKyIG1ou5Ow
2.
Kırmızı
Çizgi - YÖK, Doç. Dr. Şaban Şimşek, Nobel Kitabevi, 2006
3.
https://www.youtube.com/shorts/xbFo5DPEtzE